Biyografi, Biyografik Roman ve Gerçeğin Sınırları, bu yazıta bu pencereden bakarsanız otuz beş yıldır biyografi yazarlığı üstünde yayınlanmış kitaplar, hayatını yazdırmış insanlar, içinde ‘anı, hayat hikâyesi, biyografi’ cümlesi geçen birçok yayın üstünde yaptığım araştırmalar, beni en sonunda toplumu bu konuda aydınlatmak, dikkatini çekmek, bilinçlendirmek için bir noktaya sürükledi. Ve ben araştırmacı kimliğimi bu sefer biyografiler üzerine yoğunlaştırarak, şimdiye kadar bu alanın kurallarını en iyi belirleyen, biyografi yazma anlayışına kattığım değerle onun kurallarını en iyi anlaşılır hale getiri, yol gösteren biri olduğum için de mutluyum.
Şimdi aşağıda 13 Ağustos 1922’de yazıp bir sosyal medya platfirmunda yayımladığım bir yazıyı çok dikkatlice okumanızı rica ediyorum. Biliyorum ki, bu yazıyı -yeni- okuyan herkes, biyografi yazarlığının ve brnim bu yazım türüne katyığım drğerin ayrımını daha iyi yapacaktır.
Konuyu ve gündemi sürekli değiştirmekte yarar var. Her gün aynı yerde oturmak bana da ilham vermiyor; fakat sırf bunu kırmak için başka büyük bir yorgunluğun içine girmeye de gerek yok. Açık söylemek gerekirse işimi özlemişim, yani yazmaktan bahsediyorum. Yazmaya başladığımda kendimi hiç tutamıyorum. Kafamdan geçen cümlelere parmaklarımın yetişmesi o kadar zor ki bazen, aklımdan geçen nice güzel cümleleri yazamamış olmayı kendi haneme büyük bir kayıp sayıyorum. Beni en çok durduran neden ise söylemek isteyip de söylemediklerimiz gibi, yazmak isteyip de yazamamaktır. Bazen bunun için isimsiz yazılar yazmanın iyi olacağı fikri beliriyor aklımda; fakat daha sonra kalbimin kısa süre içinde buna ikna olmayışıyla bu düşüncemden de vazgeçiyorum.
Geçenlerde çok değerli bir hocamla konuşuyorken bana Çakırcalı Mehmet Efe’nin hayatını okumamı tavsiye etti. Bu konuda Sebahattin Ali ve Yaşar Kemal gibi edebiyatımızın güçlü kalemlerinin yazdığı eserleri masaya yatıran, her iki kitap üzerine enfes bir inceleme yazısı okudum. Her iki kitabın incelemesinden öğrendiklerim bildiğim malum konulardı; fakat bilmediklerime de rastlamak, kafamda birçok şeyin geçmesine neden oldu…
Yaşar Kemal ve Sebahattin Ali’nin Çakırcalı Mehmet Efe hakkında yazdıkları eserlerin yanı sıra, yakın tarihimizde de yazılmış bazı kitaplar var; fakat biyografi olarak bu şahsiyete baktığımda, bundan sonraki hakkında yapılacak çalışmaların o kişinin biyografisi olarak değerlendirilmesi ne kadar doğru olur? “Biyografi” olarak değerlendireceğimiz kitapları kriterize etmek gerekirse, bu konulara benim “biyografi kitaplarına nasıl bakmamız gerektiği” konusunda daha çok düşünmeme ve bu kitapların —biyografilerin— yazılsa dahi bunların hangi kategoride değerlendirilmesi gerektiği konusuna daha çok eğilmeme neden oluyor.
Kanımca bir eserin biyografi olabilmesi için, bir insanın hayattayken kendisi ile yapılan birebir görüşmeler sonucunda elde edilen gerçek —canlı— derlemelerden elde edilen —tartışmasız— verilere dayanması gerekir. (Tartışmasız derken, birinci ağzın anlattığı konuda tartışmasız; yoksa verdiği bilgiler tartışmalı olabilir.) Ben buna “A kategorisi” diyorum. Bir insan eğer hayatta değilse ve kendisi hakkında elde edilen bilgiler yine kendisini tanıyan yakın çevresi tarafından elde edilmişse buna “B kategorisi” diyorum. (Bu dahi şüphe uyandırabilir!) Eğer tüm bu unsurlar elde yok; fakat kendisi hakkında söylentilerden oluşan birtakım bilgi kırıntıları ya da A ve B kategorisindeki bilgiler ışığında, kaynak ve alıntılarla elde edilecek bir çalışma mevzubahisse, buna da “C kategorisi”nde biyografik eserler diyorum…
Tüm bunlar olduğu hâlde birtakım olaylardan yola çıkılarak ortaya çıkarılmaya çalışılan çalışmaları ise kesinlikle bir kategoriye dahi sokmuyorum. Buradaki tespitlerim, yıllardır “bir biyografi nasıl yazılmalıdır” sorusu üzerine yaptığım yüzlerce incelemenin bir sonucudur. Biyografi roman konusunda ise daha önce fikrimi yazmıştım. Adı üstünde; romanlar, yazarın kurgulamaları ile gelişen, kaynak gösterilecek ciddiyette olmayan birtakım hayal ürünü kurmacaların belli bir dizin hâlinde metne dökülmesidir. Bir sahneye konu olabilecek türde ve senaryolaştırıldığında seyirciyi ekrana kilitleyecek yoğunlukta olması beklenen kaygılarla /(ısmarlama) yazılardır. Biyografi eserler yazanlar, okuru meraklandırmak, vermek istediği mesaja uygun hikâyeler uydurmak, konuyu taze tutmak istiyorsa; yaşadığımız yüzyıla uygun zaman, mekân ve gündemi kullanarak “ben yazdım” dedirten çalışmalardır. Hatta uygun bulduğu kişiyi seçer ve onlara rol verir. Birtakım göndermeler yapmak gibi kaygılar duyar ki hem esere, hem okura hem de zamana uygun ihtiyaç duyulan durumlara da kendince bir yanıt vermiş olsun…
Biyografik Romanlar
Elbette biyografik romanlarda yaşanmışlıkların da işlenmesi söz konusudur; fakat her ne kadar buradan hareketle yola çıkarak bir biyografik roman yazılmış da olsa, bu eserlerde okuduklarımız asla —gerçek— kabul edilip bilimsel veya etiklik gerektiren alanlarda “kaynak” gösterilemez. Açıkça yazdım işte; bunlar belge teşkil etmediği müddetçe biyografi değildir. Adam gibi biyografisini yazdırmak dururken, bazı kişi veya kişilerin biyografisini neden biyografik roman olarak çıkartıp kendi gerçeğine gölge düşürttüğünü de anlamakta güçlük çekiyorum!
Bunu yapma sebebi kendinde midir, yazarda mı? Biyografisini yazdırmak istiyordur da “biyografi kitapları okunmuyor, en azından biyografik roman olarak yazalım da halk okusun” türünden kendi veya yazar telkininden hareketle duyulan kaygılar mıdır kişiyi buna sürükleyen; yoksa aslında hayatını hiç de yazdırmak istemiyordur da yazar peşine düşmüş, kendisini biyografisini yazdırmayacaksa bile hiç olmazsa hayatını/anılarını biyografik roman olarak kaleme alıp okunmasını ve hatta tanınmasını sağlamak için mi yapmıştır tüm bunları?
Şöyle bir gerçek de yok değildir: Yazar, bir kişinin hayatı üzerinden hayatın yol haritasını çıkartır; fakat hikâyenin içinde yeteri kadar heyecan yaratacak yaşanmış öykü yoktur. Fakat olsundur… Daha önce okuyup bildiklerinden, tarihî olaylardan ve elbette kendi kurguladıklarından da yola çıkarak okura enfes, sürüklemekte üstüne olmayan bir kurguyla bu işin üstesinden gelebilir ve hepsinden önemlisi, bunun için kendine güveniyordur… Okuduğum ya da okumaya fırsat bulamadığım her biyografik roman bana bunu düşündürmüştür; düşündürmeye de devam edecektir…
Benim için biyografik roman yazmak çok kolay bir iş; bu konuda kendime güveniyorum. Fakat çizgimi bozmak istemiyorum. Biyografi yazarı olarak çıktığım bu yolda, “bak, yazacak hayat bulamadı” dedirtmek istemiyorum. E, o kadar da farkım olsun, değil mi?
Yayınlama tarihi: 13 Ağustos 2022
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı