Türk milleti için dönüm noktası olan Milli Mücadele dönemi, kadın-erkek, genç-yaşlı demeden bir milletin topyekûn siper olduğu, tarihimize altın harflerle yazılmış önemli bir savaşlar silsilesidir. Yurdumuzu işgal eden düşman birliklerine karşı mücadele edenler arasında en önemli unsurlardan biri de Türk kadınları olmuştur. Türk kadınlarının cesurca verdiği mücadele, yıllar geçse de ders kitapları aracılığıyla genç nesillere aktarılmaya devam ediliyor. Bu yıl da ders kitaplarında öğrencilere araştırma konusu olarak verilen Milli Mücadele’nin kadın kahramanları ve onlar hakkında önemli bilgiler, Türk milletinin var olma savaşında yerlerini alarak cephelerde müdafaanın başarıyla sağlanmasına katkı sağlamıştır. Atatürk Araştırma Merkezi’nin Milli Mücadelenin kadın kahramanları hakkında derlediği bilgiler toplumun her kesimince paylaşılmalı ve kahraman Türk kadınlarının isimleri her hafızada ayrı ayrı yaşamalıdır. Bunun için hepimiz mücadele etmeliyiz.
Efe Ayşe
Efe Ayşe (1894-1967)
Aydın’ın İmamköylü Köyü’nde Çeteler sülalesine mensuptur. Köyünde doğmuştur. Aydın’ın Kayacık Köyü nüfusuna kayıtlı olan Mustafa ile 1910 yılında evlenmiş, Mustafa, 1915 yılında askere alınmış, ve cephede şehit düşmüştür. Efe Ayşe eşinin şehit düşmesi üzerine kendi köyüne yerleşmiştir. Yunan askerinin 1949’da Aydın’ı işgal etmesinin üstüne, Umurlu’daki Sancaktar Ali Efe Grubu’na katılmış, aynı gruptaki Çiftlikli Kübra ve Ayşe Çavuş ile birlikte Kepez sırtlarında düşmanla savaşmış, daha sonra Aydın Cephesi’nde, ülkenin Yunan işgalinden kurtulması için birtakım görevler almış. Yunan’ın esir altına alıp, evlere kilitlediği kadınları kurtarmış. pek çok kadının Yunanla mücadeleye katılmasına önderlik etmiş, Yunan askerine ilk darbe olan Malgaç Baskını’nda ve sonraki savaşlarda yer almış, Kurtuluş Savaşı’nın sonuna kadar kahramanca savaşmıştır. Efe Ayşe, Milli Mücadele’deki düşmana karşı kahramanca savaşmasının üstüne, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın teklifiyle, TBMM tarafından kırmızı şeritli istiklal madalyasına layık görülmüştür. Çete Ayşe Kuva-i Milliye tarihinde ilk “Efe” unvanını almıştır.
“Bazı kadınların içinde bir pehlivan; bazı erkeklerin içinde de, korkaklıklarından dolayı, bir kadın gizlidir. Kemer belindir, çizme ayağın börk başındır. Mademki burası bizim vatanımız; biz de bu vatanın olmalıyız.”
Çete Ayşe/Efe Ayşe
Fatma Seher ERDEN / Lakabı: KARA FATMA
Gerçek adı: Fatma Seher Erden
Takma adı: Kara Fatma
Doğum yeri ve yılı: Erzurum, 1888
Ölüm yeri ve yılı: İstanbul, 2 Temmuz 1955
Bağlılığı: Türkiye Cumhuriyeti
Hizmet yılları: 1919-1922/3 yıl
Rütbesi: Üsteğmen
Savaşları, çatışmaları: Kurtuluş Savaşı
Madalyası: İstiklal madalyası
Sonraki işi: Emekli
*
Kurtuluş Savaşı kahramanlarından üsteğmen rütbesinde olan tek kadın asker tarihi adıyla Erzurumlu Kara Fatma’dır. Bugünleri yaşayan çocuk, genç, yetişkin, her insanımızın Kara Fatma’yı bilmesi hepimizin bir vefa borcudur dedik iki başlıkta bilgiler sunduk:
SAVAŞ ÖNCESİ KARA FATMA:
•Subay Dervişlerden Ahmet Bey ile evlendi. Balkan Savaşına katıldı. Askerlik hayatını eşi ile birlikte paylaştı.
•Birinci Dünya Savaşında Kafkas cephesinde kendi ailesinden 9-10 kadınla birlikte savaştı. Eşi Binbaşı Ahmet Beyin Sarıkamış’ta şehit oludğu haberini aldıktan sonra doğum yeri olan Erzurum’a döndü.
•1919’daki Sivas Kongresi’ne katılabilmek ve Mustafa Kemal ile görüşebilmek için Sivas’a gitti. Milis Müfreze Komutanı olarak batı cephesinde görevlendirildi. Daha sonra aldığı talimatla İstanbul’a gitti. Silah ve adam kaçırma faaliyetlerinde bulundu. İzmir, Yunan işgaline uğrayınca İzmir’e geçti. İzmir’in kurtuluşu için savaştı.
•1. ve 2. İnönü Savaşı ile Sakarya Meydan avaşında Dumlupınar meydan savaşında çarpıştı. 300 kişilik bir birliğe sahipti.
•Büyük Taarruz’un ilk günlerinde General Trikopis’in birliğine esir düşmüşse de kaçarak yeniden müfrezesinin başına geçti. Bursa’nın Yunan işgalinden kurtuluşunda rol oynadı. Bir keresinde onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlaran oluşan Yunan subayı ve 24 Yunan askeriyle geri döndü.
SAVAŞTAN SONRAKİ KARA FATMA:
•Fatma Seher hanım, askerliğe çavuşluk rütbesiyle başladı, askerlikten üsteğmen rütbesiyle emekli oldu. (Emekli maaşını Kızılay’a bağışladı)
•Fatma Seher hanımın eşi ve iki oğlu savaşta şehit olmuştur. Hem şehit eşidir, hem de şehit annesidir.
•Fatma Seher hanım, kendisiyle birlikte savaşa katılan ve bir çatışmada elini ve akli dengesi bozulan yeğeni küçük Fatma’yı ve çocuklarını sahiplenmiştir.
•1933 yılında o zamanın tanınmış gazetecisi Mekik Sait Esen’in kendisiyle yaptığı röportaj Yedigün Dergisinde yayınlanmıştır.
•Yedigün Dergisinde yayınlanan röportaj yurtta geniş yankı uyandırmıştır. O zamanın İstanbul Belediye Başkanı Lütfi Kırdar, Fatma Seher hanıma Kasımpaşa’da bir vakıf evi tahsis etmiştir. Daha sonraki dönemlerde Fatma Seher Erden hanıma gerektiği kadar yardım edilmediği için son yıllarında sefalete düşmüştür. Kurtuluş savaşı kahramanı Kara Fatma, geçirdiği bir hastalıktan sonra Darülaceze’ye yatırılmıştır.
Daha sonraki Kara Fatma’nın fakirlik ve çaresizliğini gören Kars Mebusu Tezer Taşkıran ve Rize Mebusu Yusuf Ziya Akçal’ın 1954 yılında verdikleri bir önergeyle TBMM Kara Fatma için 170 liralık aylık tahsis etti.
Kara Fatma adıyla Kurtuluş Savaşında bulunan Fatma Seher Erden 2 temmuz 1955 yılında Darülaceze’de 67 yaşında hayata gözlerini yumdu. Mezarı Kasımpaşa Kulaksız Mezarlığındadır.
GAMALI FATMA
1885 yılında Karaisalı‘nın (günümüzde Çukurova ilçesine bağlı) Kaşoba köyünde doğdu.[3] İlk evliliğini genç yaşta yaptı. Eşini I. Dünya Savaşı öncesinde kaybetti.
I. Dünya Savaşı’ndan sonra Çukurova‘nın Fransızlarca işgali ve Ermeni saldırıları başlayınca kendi köyünden İbo Osman Ağa‘nın Kuvâ-yıi Milliye müfrezesine katıldı. Çetenin ilk başarısı, Kokarçeşme’de Ermeni çeteleri püskürtmekti. Belemedik–Hacıkırı arasında kalan bir yerde ırzına geçme teşebbüsünde bulunan bir düşman askerini koynunda sakladığı kama ile öldürdü. Bu olaydan sonra Gamalı (Kamalı) Fatma adıyla anılır oldu.
Gamalı Fatma, Milli mücadele sırasında vereme yakalanan oğlunu tedavi için İstanbul‘a götürdü ve onu Kuvâ-yi Milliyecilere emanet ettikten sonra Kuva-yi Milliyeci kadınlarla birlikte Yunan Harbi‘ne katıldı. Zaferin ardından köyüne döndü ve iyileşip köye dönen oğluna kavuştu; ancak oğlu yeniden hastalanarak öldü. Gamalı Fatma savaştan sonra yeniden evlendi ve yaşamına Kaşobası köyünde çiftçilik yaparak devam etti.[1]
Gamalı Fatma’nın kahramanlığı yıllar boyunca anlatılmış ve kendisi, İstiklal madalyası ile ödüllendirilmiştir. Gamalı Fatma, uzun yıllar Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun kutlandığı 5 Ocak’taki Kurtuluş Törenlerine at sırtında, siyah şalvarı, gaması ve tüfeği ile katıldı. 1964 yılında öldü.
2018 yılında Adana’da, Çukurova ilçesinin Kurttepe mahallesinde bir parka anıtı dikildi. Anıtın açılışı, 8 Mart Kadınlar Günü‘nde yapıldı.
Hafız Selman İzbeli
Hafız Selman İzbeli, Kurtuluş Savaşı‘nda Türk milis üyesi ve Kastamonu‘nun ilk kadın meclis üyesiydi.
“Millî Hakları Savunma Derneği” (Türkçe: Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti) kadın kolunun kurucularından biriydi
Kastamonulu kadınları toplayıp, Kurtuluş Savaşı’nda (1919-1923) savaşan askerlere çorap, kazak ve fanila örmelerini sağladı. Zengin bir aileden geliyordu. Askerler Kastamonu’ya gelince yolda hepsini karşılamış, hepsini doyurmuştur
Her zaman “Ben Cumhuriyetçiyim” derdi. Savaştan sonra 1928’de kabul edilen yeni alfabeyle okuma-yazmayı öğrendi. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal‘in Kastamonu’ya geldiğinde İzbeli’nin evini ziyaret ettiği ve birlikte kahve içtikleri söylenir.
Adile Onbaşı / Adile Hala / Tarsuslu Kara Fatma
Kurtuluş Savaşında kahramanlıkları görülen kadın mücahitlerimizden olan Adile Hala 1870 yılında Tarsus’ta doğmuştur. Çukurova’nın Fransız işgalinden kurtulması için 1919 yılında eline silah alarak Kuva-i Milliye saflarına katılmış, her muharebede en ön safta erkeklerle beraber savaşmıştır. Lakabı Onbaşı Kara Fatma’dır ancak yine Kurtuluş Savaşında görev alan Erzurumlu Onbaşı Kara Fatma ile karıştırılmaktadır, dört yıl müddetle üzerinde milis kıyafeti , elinde mavzer, başında siyah kalpak, belinde fişeklik ve ayağında deri çizme ile O’nu her silahlı çatışmada ve baskınlarda görebiliyoruz. Mersin Kuva-i Milliye Reisi rahmetli Lütfü OĞUZCAN (Şair Ümit Yaşar OĞUZCAN’ın babası) bey her toplantıda ve her törende O’ndan rahmet ve minnetle bahsederdi.
20 Ekim 1921 tarihinde yapılan Ankara antlaşmasından sonra Fransızlar Çukurova’yı terk edince bu bölgedeki Milli Kuvvetler, Batı Cephesindeki düzenli ordu içinde yer alırken, Adile Hala da 8-10 arkadaşıyla ile birlikte bu birliklerde görev almışlardır. Adile Hala Büyük Taarruza da katılmış, Türk kadınları cephane taşınmasında gösterdikleri fedakarlıklar ile vatan sevgisinin ve hürriyetin bir millet için ne kadar önemli olduğunu tüm dünyaya ispatlamışlardır. Atatürk, 1925 yılında Tarsus’u ziyaret ettiğinde, beraberindekilerle istasyondan şehre bugünkü park caddesinden yaya olarak yürüyorlar, vatandaşlar Atatürk’ü yakından görebilmek için yolları dolduruyor ve sevinç gösterileri yapıyorlar, o sırada beklenmedik bir olay yaşanıyor, üzerinde milis kuvvetlerine ait çete kıyafeti olan bir kadın, Atatürk’ün yolunu kesip ayaklarına kapanarak göz yaşları içerisinde; “ Bastığın toprağa kurban olayım paşam” diye haykırıyor. Atatürk, kadını yerden kaldırmak için eğiliyor, bu esnada Atatürk’ün kulağına bu kadının Onbaşı Kara Fatma lakaplı Onbaşı Adile Hala olduğu fısıldanıyor. Gözleri yaşaran Atatürk, Adile Halayı ellerinden tutarak ayağa kaldırıyor ve onun yaşlı gözlerinin içine bakarak:
– Kahraman Türk kadını! Sen yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın. Dünyada hiçbir milletin kadını “Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluş ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim diyemez.” sözleriyle Anadolu kadınının kahramanlığını tüm dünyaya duyurmuştur.
Adile Onbaşının hatıraları bizlere ulaşmamıştır sadece üniformalı ve silahlı bir resmi vardır, yaptığı hizmetler genç nesiller tarafından bilinmemektedir, Türk kadınının erdemleri akla gelince, Atatürk’ün Onbaşı Kara Fatma’ya söylediği o önemli sözler ve olayın anlatımıyla hatırlanmıştır. Adile Hala, öldüğü güne kadar milis üniformasını üzerinden çıkarmamış, Kurtuluş Bayramı törenlerinde omzunda top mermisi ile en önde yürümüştür, her zaman söylediği bir söz vardır “ Bu günler için çok mücadele ettik çok. Bu ülkeyi, bu memleketi koruyun.” 1948 yılında son defa katıldığı kurtuluş bayramı töreninde, 78 yaşında iki büklüm olmasına rağmen sırtına yüklediği top mermisi modeli ile yine en önde yürümüştür. 1948 yılında vefat etmiştir, mezarı Tarsus şehir mezarlığında, Kuva-i Milliye kısmında bulunmaktadır, sahipsiz mezarı belediye tarafından tekrar yaptırılmıştır. Ailesi hakkında hiçbir bilgimiz bulunmamaktadır. Nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun.
Kadınlar gününü kutlayan Kadın Derneklerimiz, Adile Halanın şahsında Kurtuluş Savaşının kadın kahramanları Şerife ve Necibe ile Gülsüm Bacıları, Peçeli Emine’yi , Zeynep, Kamacı Fatma, Sultan Ana, Hatice Hatun, Makbule Efe ve diğerlerini unutmamalıdırlar.
BinBaşı Ayşe / Ayşe Altuntaç
Binbaşı Ayşe /Ayşe Altuntaç, Türk kurtuluş mücadelesinin halk kahramanlarındandır.
Ayşe Çavuş adıyla bilinir. Bir şehit binbaşının eşi olan Ayşe Hanım, İzmir’in işgali sonrası bir atlı süvari müfrezesi kurarak Aydın yöresindeki direnişe katıldı. Çetelerle birlikte yürüttüğü mücadeleye daha sonra müfrezesi ile düzenli ordunun resmi bir parçası olarak devam etti.[1] 9 Eylül 1922’de İzmir’e giren Türk kıtaları içinde yer aldı.
Selanik a
sıllı göçmen bir ailenin kızı olarak İzmir’de yaşadı. Osmanlı ordusunda binbaşı olan kocası Balkan Savaşlarında şehit düştü.[2] Eşinin intikamını almaya yemin eden Ayşe Hanım, I. Dünya Savaşı‘ndan Osmanlı Devleti’nin yenik çıkması ve İzmir’in işgali üzerine çocuklarını güvenli gördüğü Uşak’a yolladı. Kendisi ise ziynet eşyalarını satıp silah aldı ve işgallere karşı örgütlenen Milli Mücadele’ye katılmak için Aydın’a gitti. Büyük oğlu ve damadı da kendisine katıldı. Birlikte dilenci kılığında köy köy gezerek gençleri Millî Mücadele’ye katılmaya teşvik ettiler. 280 genç, milli mücadeleye katılmaya ikna oldu ve atlı bir süvari müfrezesi oluşturarak Kasaba’ya (Turgutlu) geldiler fakat Yunanlılar’ın burayı işgal etmiş olduğunu görerek Salihli’ye döndüler. Burada birliğe katılanların sayısı 350’ye ulaştı. Müfreze, Köpekçi Nuri’nin çetesine katıldı.
Ayşe Hanım, Yunanlılar’n 400 kişilik bir birlikle Demirci’yi işgal ettiğini haber alınca, çetesiyle ani bir baskın düzenleyerek onları püskürttü ve Simav‘a geçti. Simav’da, Kuva-yı Milliye Komutanından, Milli Mücadele’nin önderi Mustafa Kemal Paşa’nın kendisiyle tanışmak istediğini öğrenince Ankara’ya gitti. Kendisini ödüllendirmek isteyen Paşa’ya tek arzusunun vatanın kurtuluşu olduğunu söyledi. Ankara’da kendisine katılan elli dört gönüllü ile birlikte Kütahya’ya gitti.
Gediz’in işgal edildiğini öğrenince Binbaşı Ayşe’nin müfrezesi Hamidiye Köprüsü’nde pusu kurup üç Yunan askerini öldürdü ancak araba kullanmayı bilmediklerinden arabayı atlara çektirerek Ordu Komutanlığı’na kadar getirdiler. Kendisine “Ayşe Çavuş” lakabı, bu kahramanlığı dolayısıyla verildi.
Birinci ve İkinci İnönü Savaşları‘na ve Sakarya Meydan Savaşı‘na katılan; birlikte savaştığı oğlu ve damadını sırasıyla Gediz’de ve Demirci’de şehit verip ardından Sakarya Savaşı’nda kasığından yaralanan Ayşe Hanım, hem dinlenmek hem de çocuklarını görmek üzere Ankara’ya gelerek silahını, müfrezesini, atlarını teslim etti. Mustafa Kemal Paşa ile görüştü. Burada Vakit gazetesinde 5 Şubat 1922 tarihinde “Yunanlıların İzmir’e girmesini müteakip köy köy dolaşarak gönüllü toplayan ve Kasaba (Turgutlu) ile Demirci’de düşmana mühim darbeler indiren kahraman kadının menâkıbı” başlığı ile yayınlanacak olan röportajı verdi. Röportajı yapan Lütfi Arif’in tasvirine göre Ayşe Hanım sarı benizli, Tatar çehreli ve 55 yaşlarında, orta boylu bir kadındır. Aslen Prizrenli olup Balkan Harbi sonrasında Kasaba’ya yerleşmiştir, dördü erkek, biri kız beş evlada sahiptir.[3]
Ayşe Hanım, Büyük Taarruzda ve Başkomutanlık Meydan Savaşı‘nda da savaştı. 9 Eylül’de İzmir’e giren birliklerin içindeydi ve burada ayağından yaralandı.
Savaştan sonra, 1925 yılı haziran ayında gezmek için geldiği İstanbul’da bir gazeteye röportaj verdi. Üzerinde süvari elbisesi ile fotoğrafta poz veren Ayşe Hanım, şunları söyledi:
”Allaha şükürler olsun bugün büyük Gazi’miz sayesinde emelimize nail olduk. Vatanımız kurtuldu. Vaktiyle düşman çizmesi altında inleyen sevgili topraklarımızda şimdi serbest ve göğsümü gere gere gezebiliyorum.”
Soyadı Kanunu‘ndan sonra Ayşe Hanım, Altuntac soyadını edindi (Kaynakların kimisinde Altıntaş olarak da geçer).
1942 yılında İzmir’den Ankara’ya tedavi için geldi. Merkez Bankası’nda müstahdem (odacı) olarak çalışmaya başladı. 1948 yılı itibarıyla 65 lira aylık ile geçinmeye çalışıyor ve geçim sıkıntısı yaşıyordu. 1949 yılında öldü.
Gördesli Makbule






