
Çocuğunuz isterseniz tüm kutucukları doldursun…
En yüksek puanı alsın, en iyi üniversitelerden mezun olsun.
Fakat müzikle ilgilenmemişse, sesi kulakları tırmalıyor, adını dahi doğru telaffuz edemiyor, hiç şarkı söylemediği için ses telleri gelişmemiştir. Konuştuğunda kelimeler daha çıkamadan ağzının içinde boğuluyor; dili yeterince çalıştırılmadığı için ses refleksi oluşmamıştır. Telaffuz zayıf, diksiyon yetersiz, ifade gücü eksiktir. Bu durumda en iyi fikirleri bile dile getirdiğinde güven inşa edemez.
Resimle hiç buluşmamışsa, hayal kurmayı, bir fikri şekle dönüştürmeyi öğrenememiştir. Renkleri, biçimleri ve soyut kavramları birleştirme kabiliyeti gelişmemiş, hayal dünyası sığ kalmıştır. Kavrama, bağdaştırma, soyutlama refleksleri zayıf kalır.
Halk oyunları ve danslarıyla hiç tanışmamışsa, ritmi, duyguyu, kültürel çeşitliliği ve farklılıkların estetiğini tanıyamamıştır. Bu yüzden kendi kültürüne yabancı kalmış, kendi ülkesinde bir turist kadar bile bilince sahip olamamıştır. Ritimden, halkın ortak hafızasından ve o ruhtan uzak büyüyen bir beden, zamanla yalnızca oturmayı bilen ama hiçbir yere ait olamayan bir gövdeye dönüşür.
Hayatını sadece test çözerek, ders kitaplarının arasında, sınav kaygısının daracık penceresinden geçirmiştir. Masanın üzerine yıkılmış bir sandalyenin gölgesinde değil; kendi kültürüne, kendi benliğine yabancılaşmanın sessiz mezarında büyümüştür.
Enerjisini harcayamadıkça, kendini var edemedikçe her gün kendi bedenine defalarca gömülecek bir ömür sürmüştür. Aslında nefes almış ama hiç yaşamamıştır.
Çünkü halk oyunlarını bilmeyen bir beden, ritmini kaybetmiş bir ruh demektir.
El becerileri gelişmemişse, düşünceyi eyleme, fikri üretime dönüştürmenin gücünü hiç deneyimlememiştir. Planlama, projelendirme, uygulama refleksi kazanamamıştır. Yalnızca tüketen ama üretmeyen bir birey olarak yetişir.
Tiyatroya hiç adım atmamışsa, bir karakteri canlandırmanın, empati kurmanın, topluluk önünde kendini ifade etmenin gücünü hiç hissetmemiştir. Sahneye çıkmamış ama hayatta da kendi sahnesine adım atamamıştır.
İşte bu yüzden isterse dünyanın en iyi üniversitesinden mezun olsun, o diploma hiçbir kapıyı açmayacaktır.
Çünkü diploma bir kâğıttır; onu taşıyacak insanın donanımı yoksa, o kapılar hep kapalı kalır.
Sanat ve kültür dersleri yalnızca süs değildir;
insanın düşünce sistemini, duygusal reflekslerini, kavrama ve bağdaştırma yeteneğini, hayal kurma kapasitesini, projeye dönüştürme ve uygulama becerisini, özgüvenini, kendini ifade gücünü, zengin bir algı ve zekâyı inşa eder.
Müzik sesi eğitir; telaffuz, diksiyon, ritim, duygu, algı ve ifade becerisi kazandırır.
Resim hayali büyütür; soyut düşünme, bağ kurma, gözlem yeteneği ve yaratıcılığı besler.
Halk oyunları bedeni konuşturur; özgüven, ritim, kültürel aidiyet, topluluk bilinci ve kendini ifade yetisi kazandırır.
El becerileri üretkenliği besler; tasarlama, projeye dönüştürme, uygulama ve pratik zekâ gücünü geliştirir.
Tiyatro insanı insanla buluşturur; empati, duygu derinliği, sahne refleksi ve ifade zenginliği kazandırır.
Maalesef Türk eğitim sisteminde bu alanlara hak ettikleri yer verilmemektedir.
Sonuç ortada: Diploma var ama onu taşıyacak insan yok.
Atatürk ve Sanatın Önemi: Türk Milletine Bıraktığı Miras
Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, “Sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” diyerek, bir milletin kültürel ve sanatsal gelişiminin toplumsal hayat kadar hayati olduğunu vurgulamıştır. Bu söz, yalnızca bir öğüt değil, Türk milletine bıraktığı en büyük miralardan biridir. Atatürk, bir toplumun yalnızca bilgi ve teknolojik beceriyle değil, sanat, kültür ve estetikle de gelişeceğine inanmış, bu alanları eğitim sisteminin temel taşları arasında görmüştür.
Ne var ki, aradan geçen yıllarda, Atatürk’ün bu mirasına sahip çıkamadık. Sanat ve kültüre verilen önem sistematik olarak geri plana itilmiş, müzik, resim, tiyatro ve halk kültürü dersleri göz ardı edilmiş, kültürel eğitim eksik bırakılmıştır. Bugün geldiğimiz noktada, birçok çocuk ve genç, kendi kültürünü tanımadan, ruhunu beslemeden ve estetik duyarlılıktan yoksun olarak eğitim almaktadır.
Dahası, düzeni kuran yöneticiler, Atatürk’ün öğütlerine karşı ters bir rota izlemişlerdir. Sınav odaklı, test çözmeye dayalı, yalnızca bilgi ve kağıt üzerinde başarıyı ön plana çıkaran bir eğitim sistemi kurulmuştur. Halk oyunları, müzik, resim, tiyatro gibi alanlar sistemin kenarına itilmiş, öğrenciler kendi kültürel ve sanatsal kimliklerinden koparılmıştır. Oysa Atatürk, sanatı milletin hayat damarı olarak görmüş, kültürel birikimi ve estetik eğitimi toplumsal gelişimin temel koşulu saymıştır.
Sonuçta, Atatürk’ün bize miras bıraktığı sanat ve kültür anlayışını uygulamadığımız için, toplumumuzun eğitim sistemi yalnızca bilgiye odaklanmış, ancak insanı ve insanın ruhunu besleyen boyutları eksik kalmıştır. Düzen kurucuların tercihleri, Atatürk’ün vizyonuyla doğrudan çelişmektedir; o, sanatı ve kültürü vazgeçilmez görürken, günümüz yöneticileri çoğu zaman onları eğitimden ve yaşamdan uzaklaştırmıştır.
Atatürk’ün sözleri bugün hâlâ bir uyarıdır: Sanatı ve kültürü yok sayan bir eğitim sistemi, milletin hayat damarlarından birini koparmaya devam ediyor.
Aforizmalar
1. “Diploma bir anahtardır ama kapıyı açan insanın kendisidir.”
2. “Sanatsız eğitim, sessiz bir kalabalık yaratır.”
3. “Sesi olmayan bir toplumun diploması olsa ne yazar?”
4. “Eğitim zekâyı ölçer; sanat insanı inşa eder.”
5. “Sesini bilmeyen bir insan, kelimelerle bile kaybolur.”
6. “Hayal kurmayı unutmuş beden, dünyada yerini bulamaz.”
7. “Sanat, eğitimin ruhudur; diploma ise yalnızca kâğıdı.”
8. “Kültüründen kopan bir zihin, diplomasıyla bile sessizdir.”
9. “Bedenini kullanamayan zihin, hiçbir sınavda özgür değildir.”
10. “Sanat ve kültür, insanı inşa eden eğitimdir; diploma ise onu taşıyan bir kâğıttan ibarettir.”
11. “Sanat ve kültür, zihni ve ruhu inşa eder; diploma ise onu taşıyan elleri gösterir.”
12. “Sanat ve kültür, insanı inşa eder; diploma ise onu dünyaya açan kapıdır.”
13. “Sanat ruhu besler, kültür aklı; diploma ise yalnızca kağıtla kalır.”
14. “Kültür ve sanat olmadan eğitim, boş bir kabuktur; insanın özü sessiz kalır.”
15. “Sanat ve kültür zihni ve kalbi büyütür; diploma onları taşır ama tek başına yetersizdir.”
16. “Sanat ve kültür, insanın gövdesi ve ruhudur; diploma ise ona verilen şekil.”
17. “Diploma bilgiyi ölçer; kültür ve sanat ise onu sonsuz biçimlere dönüştürür.”
18. “Bilgi diplomasıyla sınırlıdır; kültür ve sanat, yakaladığını sandıkça yeni boyutlar kazanır.”
19. “Diploma kağıt üzerindedir; kültür ve sanat ise ucu bucağı olmayan bir denizdir.”
20. “Bilgi sınırla kalır; sanat ve kültür yakalanmaz, her dokunuşta başka kimlik kazanır.”
21. “Diploma teoriyi taşır; kültür ve sanat ise onu sürekli yeniden üreten evrendir.”
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı