Birbirimize teşekkür ettiğimiz ne varsa gerçek olan ve aslında hepimizin bildiği/bilmesi gerektiği o gerçeğin ifade edilmesinin bir sonucu. Oysa herkes bildiğinde ve aynı şeyleri söyleyebildiğinde, gerçek; insan unsurunda kabul görmüş ve “ona sıkı sıkıya bağlanılmış olunduğundan” teşekküre gerek kalmayacak; çünkü zaten, herkes teşekküre layık bilgilerle donatılmış olduğundan gerçeklerle yaşıyor olacak!.. Örneğin “Domates kırmızıdır.” dediğimde, zaten herkes domatesin kırmızı olduğunu bildiğinden, teşekkürü gerektirecek bir durum yaşanmayacak…

O yüzden bir teşekkür aldığımda haliyle sevinemiyorum. Her teşekkür için -ve bunu gerektirecek bir şey yaptığımda- içim burkuluyor. “Neden gerçeklerle yaşayamıyoruz?”, “Eksiklerimizi tamamlama gibi bir kaygımız yok!”, nice sorgulamaların üstümde bıraktığı duygu ile ; “Gerçeğin bu dünyada çoğunlukta olmayıp dünyaya sahip olamadığı” gerçeğini yüzüme bir tokat gibi vurması, insana ve yaşama olan inancımı ve bunlara bağlılığımı zayıflatıyor.
Bunun üstüne bir de “aferin” veremeyecek kadar yetersiz kimselerin, size hali hazırda bir tokat gibi gelen teşekkürün yerine, kendilerini bir yerde görme, yeterlilikte üst mertebeye erişmiş zannı ve egosuyla, sizden üstün olduğunu ifade ettiğinden emin bir edayla daha büyük bir tokat atmak için sarfettiği “aferin” var ki; o tamamen içler acısı bir durum! Bir insan kendini “aferin”/”afferin sana” diyecek konumda görüyorsa, onda teşekkürün de üstünde çok şey olması gerekir. Hakikaten O KADAR oldunuz mu?
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı
18 Eylül 2022