

Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Paşanın hastalığı Cumhuriyet’in kuruluşunun 10. yılında gözle görülür bir şekilde ilerlemişti. Hayatının hiç bir evresinde şikâyetçi olmamış Ata günden güne eriyordu.
Atatürk gençliğinden beri kahveyi hep çaya tercih etmişti. Hem de şekersiz kahve. Ancak bu alışkanlık yokluğun eseriydi. Çünkü harp zamanında şeker bulmak ve şekerli bir kahve içebilmek çok zordu. Bu nedenle Paşa şekersiz kahveye artık alışmıştı,
Prof. Dr. Fiessinger Dolmabahçe Sarayr’nda Atatürk’ü muayene ettikten sonra Gazi’ye,
‘Ekselans, görüyorum ki, önerilerimi pek dikkate almryorsunuz. Oysa sıhhatiniz her şeyden önemli. Sigarayı azaltmış olmanız çok memnuniyet verici ancak yanında lütfen kahve içmeyin. Şu anda sizin için bir fincan kahve bir kadeh alkolden daha tehlikeli. Lütfen kahve içme alışkanlığından vazgeçelim.

‘Tamam, Doktor, siz nasıl istiyorsanız öyle yapalım. Ama son kahvemi birlikte içmeyi teklif ediyorum size, ne dersiniz?”
Profesör, Atatürk’ün, istemeyerek de olsa hatırını kıramaz Gazi, Doktor’la karşılıklı kahvesini içer ve bu kahve Atatürk’ün hayata veda etmeden önce içtiği son kahvedir.
Doktor ayrıldiktan hemen sonra Sabiha Gökçen, nöbetçi doktordan izin aldıktan sonra Paşa’nın odasına girer;
Gel Sabiha, gel çocuk. Sana bir sir vereceğim

– Emredin efendim,
– Şu masanın üstündeki kahve fincanını görüyor musun?
– Evet, Efendim.
– İşte o benim içtiğim son kahve. Profesör Fiessinger kahve içmemi kati surette yasaklad.” der.
Sabiha Gökçen masanın üstündeki Atatürk’e ait kahve fincanını da alarak odadan çıkar ve 65 yıl kahve fincanını telvesiyle muhafaza eder.
Fotoğrafı gördüğünüz telvesi üzerinde kahve fincanı Atatürk’ün içtiği son kahvenin fincanı. Sabiha Gökçen, vefat etmeden önce fincanı yazar Eriş ÜIger’e armağan etmiştir.
Alıntı