HER ŞEY ARABA MARKASI GİBİ GÖRÜLEN BU SALDIRGAN KÖPEK CİNSİNE SAHİP OLANLAR YÜZÜNDEN

Sokak Hayvanları İçin Yeni Kanun Teklifi

Devleti yönetenler, sokak hayvanlarına yönelik kanun teklifi hazırladı.

Buna göre; her belediye, barınaklarındaki köpeklerin fotoğraflarını çekerek sahiplendirme ilanı yayınlayacak.

Her bir köpeğin sahiplenilmesi için 30 gün beklenecek. 30 gün sonunda sahiplenilmeyen köpekler uyutulacak.

Uyutulan köpeklerden boşalan barınaklara sokaktan toplanan yeni köpekler gelecek ve süreç aynı şekilde devam edecek.

Sahiplenilen hayvanlara ise çip takılacak. Sahiplenen kişinin sorumluluklarını yerine getirip getirmediği takip edilecek.

Sokak Köpekleri İçin Verilen Bu Karar Adil Değil

Sokak Hayvanları İçin Çıkacak Yasa’nın her köpek cinsi için uygulanmasına karşıyım. Bu yasa ülkemize farklı ülkelerden getirilen, dövüştürülmek, saldırtmak, parçalatmak için üretilmiş; Amerikan Pitbull Terrier, Doğo, Argentino, Filan Brasierio, Japanese Tosa, Amerikan Staffordshire Terrier ve Amerikan Bully gibi ırkları kapsamasını, her köpek cinsinin aynı kefeye konulmadan, cinslerine göre değerlendirilmesini talep ediyorum. Zaten köpekler üstünden şimdiye kadar yaşanan vak’aların neredeyse hepsi, bu yırtıcı, özel olarak üretilmiş, kırma köpekleri besleyenlerin, onları zaman zaman başıboş bırakmaları, ihmalleri yüzünden meydana gelmiştir.

Yukarıdaki tüm yırtıcı kırma köpeklerin aynı böyle bir öyküsü var.
Arjantin Dogo cinsi köpek, tamamen dövüştürülmek üzerine, birçok köpek cinsinin birbiriyle defalarca çiftleştirilmesi ve ortaya çıkan en iyi sonuçların yine birbirleriyle defalarca çiftleştirilmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Böylece Arjantin Dogo cinsi, birçok güçlü yönü olan köpek ırk özelliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkacak biçimde yaratılmıştır. Karşısındaki rakibi öldürmek amacıyla üretilen bu cinsin, leopar, jaguar gibi vahşi hayvanların birçok özelliğini de taşıyor olması akla başka kedigillerle de bir akrabalığı olup olmadığı konusunda kafaları karıştırmaktadır. Öyleyse şöyle söyleyelim, Arjantin Dogo, bilinen sekiz köpek cinsinin nihai bir ortalamasıdır.
Arjantin Dogo gibi bu tür köpeklerin evde beslenmesi çok tehlikelidir ve özellikle çocukları olan aileler dikkat etmelidir  Zira Arjantin Doğo’nun psikolojisi çabuk değişkenlik gösteren ve istediğini alamadığında, -her ne kadar enikken de sahiplenseniz- sahibine ve evdeki fertlere saldırabilen bir özelliğe sahiptir. Arjantin Dogo’nun öyle güçlü çenesi vardır ki, saldırdığında ise direkt saldırdığı kişinin boğazına yapışıp, onu öldürene kadar çenesini kilitleyip açmaması ile meşhurdur. Bu tür köpekleri insanların toplu olarak yaşadığı yerlerde beslemek büyük risktir.

Sokak Hayvanları Olmazsa Ne Olur?

Anadolu coğrafyasına ait yırtıcı köpekler vardır, fakat bunların hepsini şehirde görmek mümkün değil. Haydi sayalım desem aklıma ilk gelen Anadolu’nun en sağlamı, Çoban Köpeği ve aynı amaç için kullanılan Sivas Kangal gelir. Her ikisi de güçlü köpeklerdir. Sağdıktırlar, yetiştirmeye bağlı olarak insana uysaldırlar, fakat bu köpekleri yetiştirenler, kendileri hariç dağa çıktıklarında gördükleri her canlıya saldırmasını isterler ve öyle yetiştirirler; çünkü işlerinin askeri, tetikçileri, en büyük güvenlik mensubudur bu köpekler. Kurda göz açtırmayan ve sürü koyunların canını korumak en büyük işi olan bu köpeklere söyleyecek bir şey yok. Fakat siz bunu ve diğer Amerika’dan İngiltere’den, Almanya’dan özel üretilmiş, saldırgan köpekleri şehrin içine sokup, daha sonra da insanların yaşama alanı içerisinde bir tehdit oluşturursanız, elbette ki insanların hayatını riske atan sonuçlarla karşılaşırsınız. Öyleyse insanları bu yırtıcı köpeklerden kurtarmanın yolu nedir? Onları öldürmeli miyiz? Ya da her köpek böyle yırtıcı mı? Başlık “Sokak Hayvanları” diye atılınca işin içine kediler de giriyor.

Kanun Teklifi Tüm Sokak Hayvanlarını da Kapsayınca Işın İçine Kediler de Giriyor. Siz Kedileri Sokaklardan Arındırın Bakın Bakalım Evlerinizde Neler Oluyor?

Kanun teklinin başlığı tüm sokak hayvanlarını kapsayınca işin içine kediler de giriyor. Siz mahallelerinizden kedi köpeği bir arındırın da görün bakalım, evlerinizi nasıl fare basıyor. Görmediğiniz haşerat, duvarlarınızdan, mutfağınızdan, banyosundan nasıl fışkırıyor görün. Bunun en bariz örneğini daha geçen ay köye giden ailem yaşadı. Öyle minik bir delik açmış ki kapının altından, eve girip üstüne bir de doğum yapmış, elde tutulacak eşya bırakmamış, her şey çöp. Şimdi, takriben 300 haneli köyde yaşayan üç beş kişi yana yakıla kedi beslemeye başlamış! Daha kötüsü ise köy kediye muhtaçken, köpeğini arsızca yetiştiren köpek sahiplerinin köpekleri kedileri de yediğinden, köyde kedi kıtlığı yaşanıyor olması! Şu dertlerimize bakar mısınız?

Tarihler Boyunca Şehirleri Kasabaları Fareler Basıp Veba Tehditi İle Yüz Yüze Kaldığımızda Kedi ve Köpekler Avcı Rolünü Görmüştür

Avrupa tarihine baktığımızda Papa IX. Gregorius Avrupa’daki Heretik yani sapkın gruplara yönelik bir mücadele başlatır. Öyle ki, ortaya çıkan bir batıl inanç kefilerin canına okudu. Orta Çağ Avrupa’sında kedilerin, parlayan gözleri ve geceleri dışarıda çok dolaşmaları yüzünden “cadıların büyülü hayvanları” olduğuna dair bir inanış hâkimdi. Kediler IX. Gregorius tarafından 1233’de yayınlanan “Vox in Rama” adlı bir papalık bildirgesiyle öldürülmesine karar verilmişti; özellikle siyah kedilerin. Cadılar gibi kedilerin de şeytanla işbirliği yaptığı şeklinde bir batıl inanç ortaya çıkmış, dolayısıyla cadılarla birlikte kediler de yakılmasına karar verilmişti! Salgının cadılar yüzünden ortaya çıktığı dahi söylenmişti. Cadı olduğuna inanılan kadınlar, hastalığın yayılmasını önleme maksadıyla diri diri yakılmıştı. Kedilerin öldürülmesi salgının yayılmasına sebep oldu. Çünkü veba salgını, yani “yersinia pestis” yaygın bir fare biti tarafından taşınan bir mikroplu.

Veba Gibi Salgın Hastalıklar Avrupa’daki Nüfusu Nasıl Etkiledi!

“1340’lı yıllarda vebadan Kuzey Fransa’nın kent nüfusunun %10’u, Floransa’daki 90-100.000’lik nüfusun 15.000’i öldü. Londra’daki ilk ölüm vakaları pnömonik vebadandı. Burada toplam 100,000’in üzerindeki ölü sayısı bulunmaktadır. Rahiplerin yaklaşık % 60’ı ölmüştür. Avrupa kıtasının nüfusu, 76 milyondan 50 milyona düştü. Norveç ve İzlanda’nın üçte ikisi, Bristol nüfusunun onda dokuzu, Avignon’da 150 bin, Paris’te 50 bin, Londra’da 100 bin kişi, Venedik nüfusunun % 70’i, Ceneviz’in % 68’i, Floransa’da 45 bin, Marseilles’te bir ayda 16 bin, Siena’da yetmiş bin, St. Denys’de 14 bin, Strasburg’da on altı bin, Lubeck’te dokuz bin, Basle’de 14 bin, Erfurt’ta 16 bin, Weimar’da 5 bin, Limburg’da 2500 kişi öldü. Venedik’te ise yaklaşık günde 600 kişinin öldüğü söylenmektedir.”

Şimdi Yazacaklarım Bugün Sizlere Çok Komik Hatta Ütopik Gelebilir, Fakat Sokak Hayvanlarını Yaşam Alanınızdan Uzaklaştırırsanız En Beterinin Başınıza Geleceğini Unutmayınız!

Eğer tarihe biraz meraklıysanız, tarihin salgın hastalıklar ve veba salgınları ile dolu olduğunu görürsünüz. Tüm bunların sonucunda da sağlıkla birlikte ekonomik bozulma hızla baş göstermiş, millet zaten hastalıklardan canının derdine düştüğü için çalışamaz, üretemez hale gelmiş, [-dünyayı bir anda saran covit salgınını ve evlerinize kapandığınızdaki ruh halinizi düşününüz.) yaşanan yüzlerce, binlerce ölümün beraberinde şiddet baş göstermiş, bu durum gelecek kuşaklar üzerindeki etkileriyle zaman içerisinde ancak sıyrılabilinmiş olsa da insan genleri halen o talihsiz zamanlardan kalma tüm olumsuzluklarını DNA’sına yapışmış kadarıyla zamana aktarımından arındıramamıştır.

Vebanın başladığı yer tam olarak bilinmemektedir. Bazı tarihçiler vebanın 1320-1330 arasında Çin veya Asya`dan başlayıp askerler ve tüccarlar tarafından Rusya’ya taşındığına inanırken bazıları ise Rusya’nın güneyinde başladığına inanıyor. Her iki durumda da veba 1340 yılında Kırım`dan Batı Avrupa ve Kuzey Afrik’ya yayıldı. Dünya çapında toplam ölü sayısı 75 milyon olurken Avrup’da yaşanan ölüm sayısı 25 ile 50 milyon arasındadır.

3. Pandemi; “3. Pandemi” 1855 yılında Çin’in Yunnan bölgesinde (resimdeki) başlayan ve çok büyük bir salgına verilen addır. Tüm yerleşim yerlerini etkileyen bu salgın Hindistan ve Çin’de toplam 12 milyon kişinin ölümüne yol açtı. Ölüm ortalamalarının 200 kişi olduğu 1959 yılına kadar devam ettiği varsayılan bu salgının patlama noktası Asya`daki kemirgenlerdir.

Örnek 1: 1347-1351 yıllarında yaşanan Büyük Marsilya Vebası; 18. yüzyılın başında patlak veren Büyük Marsilya Vebası, hıyarcık vebasının Avrupa’daki en büyük salgınıydı. 1720 yılında Marsilya’ya ulaşan hastalık şehirde ve çevre illerde 100.000 kişiyi öldürdü, ama Marsilya salgının etkilerinden çabuk kurtulmayı başardı.

Ekonomi, Batı Hint Adaları ve Latin Amerika ile yapılan ticaretin büyümesi sonucu birkaç yıl içinde toparlandı. 1765 yılında nüfus 1720′de ki seviyesine döndü.

Örnek 2: Büyük Milan Veba Salgını, Kuzey İtalya`da 1629-1631 yılları arasında patlak verdi. “İtalyan Veba Salgını” olarak da bilinen bu salgın çok etkili bir hıyarcık veba salgınıydı. Büyük Milan Veba Salgını olarak da bilinen bu salgın 280.000 kişinin ölümüne neden oldu. Özellikle Lombardiya ve Venedik`de yüksek ölüm oranları gerçekleşmişti. Bu salgın Büyük Veba Salgını`nın son etkili salgını olarak görülüyordu.

Alman ve Fransız askerlerinin hastalığı Mantua bölgesine taşımasıyla birlikte İtalyan askerleri de hastalandı. Ülke çapında 130.000 kişinin öldüğü salgında Milan`da ölenlerin sayısı 60.000 idi.

Örnek 3: 1665-1666 Yıllarında Yaşanan Büyük Londra Salgını: Londra nüfusunun beşte birini öldüren salgın 1 yılda 100.000 kişinin canına malolmuştur. Salgın pirelerden bulaşan hıyarcık vebasından kaynaklanmıştı. Bu salgın Avrupa`da 1347-1353 yılları arasında patlak veren Büyük Salgının ufak boyutlusuydu.

Belgelerde salgın sebebi hıyarcık vebası ve türleri gibi gözükse de bu konuda bir kanıt bulunmamaktadır. Günümüz modern araştırmacıları ise belirtilerin kanamalı ateşe benzediğini belirtiyor.

Örnek 4: 16. Yüzyılda Yaşanan Amerikan Veba Salgını; “Jüstinyen Salgını” 541-542 yılları arasında Bizans İmparatorluğu’nu ve başkentini etkileyen bir salgındı. Bu salgının kabul edilmiş en genel sebebi hıyarcık vebasıydı. Sosyal ve kültürel etkileri Büyük Veba ile kıyaslanabilir. 6. yüzyıl Batılı tarihçilerinin görüşlerine göre bu salgın merkez ve Güney Asya, Kuzey Afrika ve Arabistan, kuzeyde Danimarka, batıda İrlanda`ya kadar olan Avrupa bölgesini etkileyen neredeyse dünya çapında bir salgındı. Bu salgın ayrıca Avrupa tarihinin geleceğini de etkilemişti. Tarihçiler bu salgını o zaman tahtta bulunan ve salgından etkilenen Doğu Roma İmaparatoru Jüstinyen`in adıyla anarlar.

Araştırmalara göre salgının en etkili olduğu dönemde başkentte günde 5.000 kişinin ölümüne yol açıyordu. Şehir nüfusunun%40′ını öldürdüğü tahmin ediliyor. Doğu Akdeniz`de ise toplam nüfusun dörtte biri yaşamını kaybetmişti.

Örnek 5: 1770’de Moskova’sında yaşanan veba salgını 1771 baharında çok geniş kitleleri etkileyen bir salgına dönüştü. Devlet yetkililerinin zorla aldığı karantina, hastalık bulaşan binaların tazminat verilmeden zorla yıkılması, halk banyolarının kapatılması gibi sert önlemler halkta huzursuzluk ve öfkeye sebep oldu. Çoğu fabrika, market, dükkan ve devlet dairesi kapandığı için ekonomi çöktü. Bütün bunlara daha sonra yiyecek kısıntıları da eklenince toplumun refah seviyesindeki bozulma katlanılamaz hale geldi. Şehirde yaşayan soylular ve zenginler Moskova’yı terketmeye başladı. 17 Eylül 1771 sabahında Spasskiye kapılarına dayanan 1000 kişilik bir grup tutuklu asilerin salınmasını ve karantinaların kalkmasını talep etti. Ordu kalabalığı dağıttı ve isyanı bastırdı. 300 kişi mahkemeye çıkarıldı. Devlet yetkilileri düzeni sağlamak için Moskova’ya heyetler gönderdi. Vebaya karşı alınan yeni önlemler ve halka sağlanan yemek ve iş sayesinde Moskova halkı tekrar sakinleşti.

Örnek 6: 1720-1722 Yıllarında Yaşanan Büyük Marsilya Salgını; “Atina Vebası” olarak da bilinen bu salgın Atina’yı Antik Yunan zamanında yapılan Peloponez Savaş’nın ikinci yılında vurdu. Yunanlılar zafere ulaşmak üzereyken çıkan veba salgını savaşın kaybedilmesine neden oldu. Salgının sebebi çoğu kişi tarafından hıyarcık vebasının türleri gibi görülse de, tekrarlanan araştırmalar salgına tifüs, çiçek, kızamık hastalıklarının da sebep olmuş olabileceğini gösteriyordu.

Örnek 7: 1924 Los Angeles pnömonik veba salgını Los Angeles, California’da 28 Eylül 1924’te başlayan ve 13 Kasım 1924’te tamamen sona erdiği ilan edilen bir veba salgınıdır. Veba ilk olarak Güney Kaliforniya’da, San Francisco ve Oakland’da patlak vermişti. Örnek imerkezli bir hıyarcıklı veba salgınıydı. Bu salgın, kıtasal Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk veba salgınıydı. Salgın, tıbbi yetkililer tarafından Mart 1900’de tanındı, ancak varlığı iki yıldan fazla bir süre Kaliforniya Valisi Henry Gage tarafından reddedildi. Amacı San Francisco ve California’nın itibarını korumak ve karantina nedeniyle gelir kaybını önlemekti. Hızlı harekete geçmedeki başarısızlık, hastalığın yerel hayvan popülasyonları arasında kendini göstermesine izin vermiş olabilirdi. Federal yetkililer büyük bir sağlık sorunu olduğunu kanıtlamak için çalıştılar ve etkilenen bölgeyi izole ettiler; bu Gage’in güvenilirliğini sarstı ve 1902 seçimlerinde valiliği kaybetti. Yeni vali George Pardee halk sağlığı önlemleri aldı ve salgın 1904’te durduruldu. 121 vaka tespit edildi ve 119 ölümle sonuçlandımerkezli bir hıyarcıklı veba salgınıydı. Bu salgın, kıtasal Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk veba salgınıydı. Salgın, tıbbi yetkililer tarafından Mart 1900’de tanındı, ancak varlığı iki yıldan fazla bir süre Kaliforniya Valisi Henry Gage tarafından reddedildi. Amacı San Francisco ve California’nın itibarını korumak ve karantina nedeniyle gelir kaybını önlemekti. Hızlı harekete geçmedeki başarısızlık, hastalığın yerel hayvan popülasyonları arasında kendini göstermesine izin vermiş olabilirdi. Federal yetkililer büyük bir sağlık sorunu olduğunu kanıtlamak için çalıştılar ve etkilenen bölgeyi izole ettiler; bu Gage’in güvenilirliğini sarstı ve 1902 seçimlerinde valiliği kaybetti. Yeni vali George Pardee halk sağlığı önlemleri aldı ve salgın 1904’te durduruldu. 121 vaka tespit edildi ve 119 ölümle sonuçlandımerkezli bir hıyarcıklı veba salgınıydı. Bu salgın, kıtasal Amerika Birleşik Devletleri’ndeki ilk veba salgınıydı. Salgın, tıbbi yetkililer tarafından Mart 1900’de tanındı, ancak varlığı iki yıldan fazla bir süre Kaliforniya Valisi Henry Gage tarafından reddedildi. Amacı San Francisco ve California’nın itibarını korumak ve karantina nedeniyle gelir kaybını önlemekti. Hızlı harekete geçmedeki başarısızlık, hastalığın yerel hayvan popülasyonları arasında kendini göstermesine izin vermiş olabilirdi. Federal yetkililer büyük bir sağlık sorunu olduğunu kanıtlamak için çalıştılar ve etkilenen bölgeyi izole ettiler; bu Gage’in güvenilirliğini sarstı ve 1902 seçimlerinde valiliği kaybetti. Yeni vali George Pardee halk sağlığı önlemleri aldı ve salgın 1904’te durduruldu. 121 vaka tespit edildi ve 119 ölümle sonuçlandı.

Örnek 8: Roma’da 165-180 yılları arasında yaşanan Antonine Vebası. Roma İmparatorluğu’na seferden dönen askerler tarafından getirilen çiçek veya kızamık hastalığının neden olduğu bir salgındı. Bu salgın adını öldürdüğü iki Roma Hükümdarından biri olan Marcus Aurelius Antoninus`dan almıştır. Bu hastalık 9 yıl sonra tekrar nüksetti ve Roma’da günde 2.000 ölüme neden oldu. Toplam ölü sayısı 5 milyon olarak tahmin ediliyor. Bazı bölgelerde nüfusun üçte birini yok eden salgın, Roma ordusunu da dağıtmıştı.

Örnek 9: 571-542 Yıllarında Yaşanan Jüstinyen Salgını; “Kara Veba” olarak da bilinen Büyük Veba insanlık tarihindeki en ölümcül salgındır. Salgının temel nedeni, “Yersinia pestis” adlı bakteri olarak görülse de son araştırmalar diğer hastalıkların da bu vebaya sebep olabileceğini gösteriyor.

Örnek 10: M.Ö. 430-427’de yaşanan Atina Vebası Salgını; Avrupalılar Amerika’ya ayak basmadan önce Afrika kıtası, Asya ve Avrupa’dan izole haldeydi. Yaşanan ilk büyük temasın neticesinde ise Amerika yerlileri çiçek, kızamık ve diğer Avrupa hastalıklarıyla da tanışmış oldu. Yerliler arasında çok hızlı yayılan bu hastalıklar nüfusun kıyıma uğramasına neden oldu. 16.yüzyılda kızamık ve diğer hastalıklar Aztek ve İnka uygarlıklarını işgal etti ve onları yok etti.

Avrupalılar Amerika`ya ayak basmadan önce Afrika kıtası, Asya ve Avrupa`dan izole haldeydi. Yaşanan ilk büyük temasın neticesinde ise Amerika yerlileri çiçek, kızamık ve diğer Avrupa hastalıklarıyla da tanışmış oldu. Yaşanan bu nüfus kıyımı neticesinde Amerika`da varolan uygarlıklar son bulmuş ve yerliler gelen Avrupalılara boyun eğmek zorunda kalmışlardı.

Evde Çiçek Bakmak Gibi Bir Hayvan Beslemek, Sokak Hayvanlarına Bakmak Bir Rehabilitasyon Çalışmasıdır

Evde saksılar içerisinde beslediğimiz çiçekler, hayvanlar, mahallede, sokakta sürekli karşılaştığımız ve varlıklarıyla bellediğimiz kedi, köpekler gencinden yanlışına, esnafına toplumun en doğal rehabilite alanları. İnsanların içindeki güzel duyguların ortaya çıkmasına vesile olan ve bunları besleyen bu canlılar, aslında hepimizin doğal tedavi aracı. Onları beslemek, sevmek, başlarını okşamak, sıcakta, soğukta, fırtınada onları da düşünüp kaygılanmak, merhamet duymak… biz insanların insani vasıflarını ortaya çıkartıp buradan beslenmemizi ve insani vasıflarınızın daha ön plana çıkartmamızı da sağlıyor. Sokak hayvanlarını gördüğünüzde, onları sevdiğinizde bir anda o anda içinde bulundugunuz her türlü olumsuz ruh halinden sıyrılıyor, bambaşka bir duruma bürünüyorsunuz. Bir insanı bir anda değiştirip içinde katmer katmer mutluluk yaratan başka bir bahaneniz var mı? Hayvanların hayatımızda olmadığını bir düşünün! Hayat ne kadar renksiz, sevimsiz, eğlencesiz öyle değil mi? Eğer sokağa çıktığımızda her an onlardan birini göremezsek emin olunuz ki zaman içerisinde daha çok aşık suratlı, birbirine kötü bakan, sert, kibarlıktan uzak, nobranlıkta birbirleriyle yarışır insanlar görüp, toplumun artık böyle algılanması muhtemel. Özellikle Türk toplumunun aşırı zamlar ve açlık sınırının altına inmiş yaşam koşullarından dolayı, ekonomisi bozuk bir ülkenin ferdi olarak oldukça mutsuz, bir de üstüne bu sokaklarımızdaki sahipsiz zannedilen, fakat pek çoğu bulunduğu muhitin köpeği olan kedi köpekten de her yer arındırılırsa, bu millet ne yapacak? Çiçeksiz, ağaçsız cadde, sokak, mahallelerinde bir de kedi, köpek gibi hayvanlardan arındırılırsa! Bu meseleyi insanın ruh halini ve toplumsal psikolojiyi düşünmeden, hatta sadece kendi yaşam ve konfor alanımızı ön plana koyup, hayvanlara yaşama hakkı vermeyen bir zihniyete sahip olmak, zaten bizlere gösteriyor ki; insanlığından uzaklaşmaya başlayan ve hayatın anlamı, heyecanı olan hayvanları tamamen ret edip yok sayarak kendini keskinleştiren insan, geldiğimiz şu noktada ne hale gelmiş olduğununu, yaptığım bu korkunç saptamaya delil olarak bizlere kanıtlıyor.

Sonuç olarak, sokak hayvanları için çıkacak yasa her köpek cisini kapsamamalı. Yurtdışından getirilen, dövüştürülmek, saldırtmak, parçalatmak için üretilmiş; Amerikan Pitbull Terrier, Doğo, Argentino, Filan Brasierio, Japanese Tosa, Amerikan Staffordshire Terrier ve Amerikan Bully gibi ırkları kapsamalı.

#silvangüneş
#biyografiyazari
#biyografistim
#biyografisim
#hayvanhakları
#sokakhayvanları
#sokakhayvanlarıyaşasın
#sokakhayvanlarısahipsizdeğil

Siz mahallelerinizden kedi köpeği bir arındırın da görün bakalım, evlerinizi nasıl fare basıyor. Görmediğiniz haşerat, duvarlarınızdan, mutfağınızdan, banyosundan fışkırıyor görün. Bunun en bariz örneğini daha geçen ay köye giden ailem yaşadı. Öyle minik bir delik açmış ki kapının altından, eve girip üstüne bir de doğum yapmış, elde tutulacak eşya bırakmamış, her şey çöp. Şimdi, takriben 300 haneli köyde yaşayan üç beş kişi yana yakıla kedi beslemeye başlamış! Daha kötüsü ise köy kediye muhtaçken, köpeğini arsızca yetiştiren köpek sahiplerinin köpekleri kedileri de yediğinden, köyde kedi kıtlığı yaşanıyormuş! Şu dertlerimize bakar mısınız?

Sonuç olarak, sokak hayvanları için çıkacak yasa her köpek cisini kapsamamalı. Yurtdışından getirilen, dövüştürülmek, saldırtmak, parçalatmak için üretilmiş; Amerikan Pitbull Terrier, Doğo, Argentino, Filan Brasierio, Japanese Tosa, Amerikan Staffordshire Terrier ve Amerikan Bully gibi ırkları kapsamalı.

#silvangüneş
#biyografiyazari
#biyografistim
#biyografisim
#hayvanhakları
#sokakhayvanları
#sokakhayvanlarıyaşasın
#sokakhayvanlarısahipsizdeğil

Yorum bırakın