Cemal Granda Gazi Atatürk’ümüzü Doğru Anlatabilmiş midir?

Büyük Atatürk’ün hayatını kolaylaştırmak, evdeki düzeni sağlamak, gelen misafirleri layığıyla ağırlayıp servis yapması için elbette Cemal Granda gibi çalışanlara ihtiyacı vardı. Yanında çalışan Cemal Bey, Atatürk’ün hizmetine 3 Temmuz 1927’de girmiş ve 1938 yılına kadar 11 yıl boyunca Atatürk’ün sofrasında hizmet etmiş. Soyadı Kanunu çıktığında, gemilerde ikinci direk anlamına “Granda” terimini soyadı olarak almış. Atatürk’e hizmet ettiği yıllarda Ruşen Eşref Ünaydın ve Kılıç Ali‘nin teşviki ile anılarını not etmiş. Ancak Dolmabahçe Sarayı‘na hizmetçi olarak alınan bir Alman kadınının, tuttuğu notlar yüzünden kovulduğunu görünce aynı akıbete uğramamak için anılarını gizli olarak not etmiş! 1947 yılında Zonguldak’ta bulunduğu sırada Atatürk’e ilişkin anılarını kaleme almaya başlamış. Bu sırada tanıştığı Turhan Gürkan, bu metinlerde düzeltmeler yapmış! İlk önce 210 sayfalık anıları, 1959 yılında arasında bölümler hâlinde “Atatürk’ün Sofrası” başlığıyla Turhan Gürkan imzasıyla Şehir gazetesinde yayımlamış. Anılarını, sonradan yaptığı ilavelerle 432 sayfalık bir kitaba dönüştürmüş! Kitap, önce “Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri” (1971) adıyla, daha sonra “Atatürk’ün Uşağı İdim” (1973) adıyla basılmış. Emeklilik günlerini Yalova‘da geçiren Granda, 1978 yılında Yalova’da hayatını kaybetmiş. Bu eseri okumadım, fakat Atatürk gibi bir dehayı anlatmak öyle herkesin harcı değil. Bir biyografi yazarı olarak şunu söylemek isterim ki, biyografisi anlatılan kişi kadar, onu kaleme alan kimse de çok önemlidir. Granda’nın algıları, Türkçesi, anlatım gücü, eğitimi nedir bilmiyorum, fakat kitapta yer verdiği Atatürk’ümüzle ilgili bir anısında; İngiltere Kralı 8. Edward’ın Dolmabahçe sarayında ağırlandığı akşam yemeğini ve yaşananları Granda şöyle anlatıyor:

“Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral’a eğilerek ‘Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim!’ dedi. O an bütün sofradakiler Atatürk’ün zekasına hayran oldular…” Böyle bir anıyı anlattığı ve kendi kaleme aldığı, fakat düzeltmelerini de Turhan Gürkan’ın yaptığı bir eserin kapağında; ilk baskısı 1959 yılında, bölümler hâlinde “Atatürk’ün Sofrası” başlığıyla Turhan Gürkan imzasıyla Şehir gazetesinde, toplamda 210 sayfa halinde yayımlamışken, bu anıların daha sonra yapılan ilavelerle 432 sayfalık bir kitaba dönüştürülmesi, -kaleme alınan tarihleri, üstünden geçen zamanın zihinleri uğrattığı derin aşınmayı da hesaba kattığımızda- bu gerçeklere rağmen, bu sefer daha yoğun katkılarla yaratılan kitabın, önce “Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri” (1971) adıyla, daha sonra “Atatürk’ün Uşağı İdim” (1973) adıyla ortaya çıkması, Granda’nın kendisini, anlattıklarını ve ortaya anı diye atılan ya da eleştirel durumların yaratıldığı başlıkları tartışılır hale getirmiyor mu sizce? Kaldı ki, Cemal Granda, Gazi Atatürk’ümüzün sofrasına 3 Temmuz 1927’den, 1938 yılına kadar 11 yıl boyunca hizmet etmiş olsa dahi, Gazi Atatürk’ümüzün yaşadığı köşkteki tarihleri/zamanları hesap ettiğinizde, Granda Gazi Atatürk’ümüzü ne kadar tanıyabilmiş, kendisini hangi sağlıklı gözlem, algı ve yeteneğiyle doğru anlatabilecek bir kapasiteye sahiptir. Ya da gördüğünü, duyduğunu sağlıklı yorumlayabilecek bir insan mıdır? Tüm bunları bilmediğimiz gibi, Atatürk’ümüz 1938 yılında hayatını kaybetmiş, Granda ise aradan tam 21 yıl geçtikten sonra 1956 yılında, yani O’nun hayatta olmamasının yani sıra, Atatürk’ümüz hakkında kitapta yer verdiği anılara şahitlik edecek/ve onun bir parçası olan diğer isimleri de hesaba kattığımızda, artık onlar da hayatta değilken “Atatürk’ün Sofrası” kapak isimli bir anı kitabı çıkartmış ve tüm düzeltmeleri Turhan Gürkan isminde biri yapmış. Bu ne demek, anıların aktarımındaki her bur cümlede Turhan Gürkan’ın payı var! O sebeple Turhan Gürkan kimdir? Madem bu anıları okumaya kara vermişiz, o zaman bu ismi de tanımamız gerekiyor. Çünkü belli ki hem metinlerin hem de bu metinlerin kitap kapağını taşıyan ismine oldukça katkısı olmuş! Kitabın kaymağını yiyen isim gibi duruyor! Goggle’a ismi yazınca hemen karşınıza çıkıyor, “Turhan Gürkan, 18 Mart 1926, Bafra / Samsun doğumlu. Samsun’da başladığı ilk ve ortaöğrenimini Erzurum’da tamamladı. Gazetecilik mesleğini seçerek 1944’ten itibaren Millet dergisi ile İstanbul Ekspres, Şehir, Tanin, Vatan gazetelerinde muhabir, istihbarat şefi, sekreter ve yazar olarak çalıştı. Kendisinin bir tane şiir kitabı olduğu için, biyografisine “şair” diye de yazmışlar.

Eserleri:

Şiir: Arka Sokak (1946).

YAYIMA HAZIRLAMA: Cemal Granda / Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri (yay. haz., 1971), Cemal Granda / Atatürk’ün Uşağı İdim (1973).

İNCELEME: Çağdaş Türk Sineması (1975), Yılmaz Güney (1976). Hakkındaki tüm bilgiler bu kadar.

Bu bilgilere de ulaşınca anlıyorum ve soruyorum; Cemal Granda, kendisine “uşak” kelimesini ve uşaklığı yakıştırıp, Atatürk’le ilgili anıları üzerinden yaratılan meseleler üzerinden dikkat çekerken, aynı zamanda kitap satışına odaklanarak Türk milletine servis eden ve tüm bu anıları kendi kaleminde ince ince işleyen kişi Turhan Gürkan’a mı aittir? Kaldı ki Cemal Granda tarihi kayıtlara göre, 1910 doğumlu olduğu yazmaktadır!

İkinci Üstünde Durulması Gereken Konu Cemal Granda’nın Yaşı

Cemal Granda tarihi kayıtlara göre, 1910 doğumlu olduğu yazmaktadır! Bu doğum tarihinin doğru olması ise mümkün değildir. Granda 1910 doğumlu ise, Gazi Atatürk’ümüzün yanında 1926 yılında çalışmaya başlamış ise, -ki eveliyatında da Granda’nın hayatı hakkında, “1925’te ailesiyle İstanbul’a göç etti. Kandilli’ye yerleştiler. Cemal Granda, Türkiye Seyr-i Sefain İdaresi’nde kamarot olarak işe başladı. Bu görevi sayesinde çok sayıda Avrupa limanını gördü.” diye yazmaktadır; buna göre Granda nasıl olmuş da bunca yaşında onca Avrupa limanı görüp tecrübe etmiştir sorusu havada kalmaktadır? İşte burada dahi birçok soru cevap bekliyor, havada kalıyorken, tüm bunlara cevap verilemeden Granda’nın henüz 16 yaşındayken Atatürk’ün sofrasında hizmet veren biri olması mümkün değil, çünkü en başta Atatürk’ümüz buna izin vermez, küçük Cemal’in gereken eğitimi alması için talimat verir okuturdu. Onu -eğer gerçekten yetenekliyse, manevi evlat edinir, hatta alanında iyi bir eğitim alması için Avrupa’ya dahi gönderirdi. O sebeple, Cemal Granda’nın 1910 yılında doğduğunuz bilgisini, sadece Gazi Atatürk’ümüzün değil, Cemal Granda’nın hayatı da parmaklarının ucunda olan, şair, yazar, gazeteci olarak ismini literatüre kaybettiren Turhan Gürkan’ın sorumluluğu altındadır. Fakat burada da gördüğünüz gibi, en basit haliyle ulaşılacak bilgiler dahi aydınlığa kavuşturulamamışken, nasıl olacaktır da kim -Atatürk’ümüzün yanında sofrasına getir götür işleriyle görevli olsa dahi- şahit olduğu bir olayı, konuyu, konuşmayı, durumu doğru anlayacak, bunları güçlü hafızasında sürekli dikte edecek, sarf edilen kelimeleri noktası virgülüne unutmayacak, aradan tam 21 yıl geçtikten sonra bu anıları 210 sayfa olarak kaleme alacak ve bu kale aldığı metinler Turhan Gürkan adında bir muhabir ve gazetecilik yapan biri tarafından düzeltilecek, daha sonra tüm bu anılar, Atatürk’ümüzün yanında 1926 yaşında çalışmaya başlayan biri için 50 ilâ 40 yıl öncesi arasında yaşananlar yeniden düşünülüp tasarlayıp, sayfa sayısı 432’yi bulacak bir metin yoğunluğuna ulaştıktan sonra; “Atatürk’ün Uşağının Gizli Defteri” (1971) adıyla, daha sonra “Atatürk’ün Uşağı İdim” (1973) adıyla yayımlanacak ve biz bu eseri tam, doğru, katışıksız kabul edeceğiz öyle mi?

Ülkemizde Biyografi, Anı, Hayat Hikâyesi başlıklarında Tanıtılan Eserlere Niçin Hep Şüpheyle Bakıyoruz?

Bir biyografi yazarı olarak ne yazık ki ülkemizde anı, biyografi, hayat hikâyesi vs başlığı altında kaleme alındığı iddia edilen kitap görünümlü çalışmaların gerçeği budur. Ben bu gerçeği bir çalışma üzerinden bir kez daha dile getirmiş oldum ve cümlemi Bir Biyografi Yazarı Aranıyor (Doğan Hızlan) & Aradığınız Biyografi Yazarı Benim (Silvan Güneş) bağlantısındaki bir gerçeği okuyarak son noktayı bu yazıya koyuyorum. Eğer bu gerçekleri okumazsanız, ancak başkalarının içinde doğru olsa dahi katkılarını ve hatta yalanlarını, hayallerini, zamlarını, yakıştırmalarını, hazımsızlıklarını, yaftalarını okur, tüm bunlar üzerinden itibar, para, pul, şöhret, tanınmışlık sağlamalarının sebeplerinden olursunuz.

Gazi Atatürk’ümüzü Sofrasına Davet Ettikleri Dahi Anlayamamışken!

Gazi Atatürk’ümüzün sofrasını yazmak her babayiğidin harcı değildir. Değil ki o sofrada yer alan, davetli dahi olsanız! Kaldı ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün sofrasına 11 yıl hizmet eden, bir garson dahi olsanız, Atatürk’ümüzün hangi sohbetini %100 dinleme şansınız olabilir? Bunların içerisinde konuşulan konunun kaç tanesini, misafirlerin de konuşmaları dahil duyup dinleyebilir, servisi aksatmadan saf edilen kelimelerin tamamını aklınızda tutabilirsiniz? Haydi hiç başlarından ayrılmadınız, her konuşulanı tam olarak anlayabilmeniz, aklınızda tutabilmeniz ve üstünden kaç jenerasyon, bir ömür, koca bir yarım asır geçtikten sonra bunların hepsini, katışıksız, duydu/zaman durumu yaşamadan, insan olarak siz de hiç bir değişime uğramadan aktarabilirsiniz. Gazi Atatürk’ümüzün değil sofrasında, cephede omuz omuza, sürekli onunla onlarca seyahate gitmiş nice isimler dahi tanıyamamış, anlayamamış da, şimdi bizler Atatürk’ümüzün ebediyete intikal etmesinin üstünden yarım asır sonra yazılan bu kitapları %100 doğru kabul ederek okuyacak ve hepsine inanacak mıyız? Hani burada anlatılan ve sözkonusu olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü olmasa, kimin hayatı olursa olsun bu kadar üstünde durmam, fakat söz konusu Atatürk’ümüz ise elbette O’nun anılarına, anıyı anlatana dikkat keser, verilen bilginin doğruluğunu, niteliğini her türlü eleştiririm. Nitekim en yukarıda yaptığım, kitaptan alınmış bir paylaşımda Atatürk’ümüzün içki ile ilgili kaleme alan kişiye ait yergiz ve gereksiz yorumları, bugün Atatürk düşmanları tarafından kabul görüp, bu söylemler üzerinden Atatürk’ümüz tartışma konusu haline getirilmeye çalışılmaktadır. O cümleleri kaleme alan kişi ise her ne kadar iyi niyetle Atatürk’ümüze ait anıları kaleme alarak Türk toplumuna elbette bu anıları paylaşarak kendince kutsi bir görevi yerine getiriyor olmanın mutluluğuyla bu kitabı yaratıysa da, buraya yazdığı, Atatürk’ümüzü anlatan her bir olaydaki şahsi yorumların cımbızlanarak başka bir tarafa evrilmesine verdiği katkı ve hatta bunların yaratılmasında adres olması, bu eseri kaleme alma amacının üstüne geçtiği gerçeğini değiştirmez.

Silvan Güneş

Biyografi Yazarı

Yorum bırakın