Din Herkesin Gözünde… @ersindemirel

Çok kıymet verdiğim bir gezginci, yürüyüş rotaları uzmanı Sevgili Ersin Demirel. Kendisi Atlas ve Magma dergileri yazarı, seyyah, zamanın tanığı ve iyi bir fotoğrafçı… Özellikle Akdeniz’de Likya Uygarlığı’nın tanıtımında, tarihin korunmasında, nice insanlara bu eserleri tanıtıp rehberlik etmede çok büyük emekleri var. Bu arada dünyayı da dolaşıyor. Şu günlerde Etiyopya’da. Çok ilginç paylaşımlarda bulunuyor. İnanılmaz keşifler yapıyor orada. Her biri ise birbirinden değerli. Beni en çok etkileyen paylaşımdan biri olanda Ersin Demir tanıtım için şunları yazmış, metin ve fotoğraflarla paylaşıyorum. En sonda ise benim bu paylaşımın altına yazdıklarım var. İyi okumalar.

Etiyopya o kadar şaşırtıcı ve çarpıcı bir ülke ki, her bölgede farklı kültür, etnik grup ve dini inançlarla karşılaşabiliyorsunuz. Güneyinde yarı çıplak ve doğal bir halde yaşayıp Animist inanca sahip yerli kabilelerden sonra ülkenin her yerinde katı kuralları ve koyu inançlarıyla Ortodoks insanlar ve değişik mimari formlarıyla kiliselerle karşılaşmak gerçek bir sürpriz ziyaretçiler için.

Yıllardır merak ettiğim ve mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olan Lalibela şehrindeki
Aziz George Kilisesi, Etiyopya’nın simgesi konumunda. Yüzyıllar önce volkanik kayaya oyulmuş olan bu görkemli kilise, Etiyopya’nın manevi kalbini temsil ediyor aynı zamanda.

Bu paylaşımlar ve yazdıklarınızı okudukça, -bildiklerimle bunları harmanladığımda- din olgusunun insanoğlu için farklı bir hapishane olduğunu söylemekten kendimi alıkoyamıyorum. Hangi dine bakarsam bakayım, hem din diye ortaya konulanlarda hem de onu uygulayanlarda zihnimizi alt üst eden ne çok konu var. Din insanın insana zulmünü asla kabul etmiyor, nice üstün değerlerden bahsediyor, fakat bir dine inanan ve inandığı dinin gereğini yapan tüm inançların sahipleri, kendi dinine inanmayan insanlara savaş açmış, onları öldürmüş, insan insanın cehennemi olmuş… Dinlerin yeryüzünde nüfus bulma çağları her coğrafyada savaş, gözyaşı, katliam, gasp hikayeleriyle dolu. İnsan sözde huzura kavuşacağı yerde insan insanın celladı olmuş! Bence din bu değil, inanmayı ise insanlar hâlâ beceremiyorlar.

 “Misyonerler Afrika’ya geldiğinde bizim topraklarımız onların İncilleri vardı. Dua edelim dediler. Gözlerimizi kapattık. Açtığımızda, bizim incilimiz, onların toprakları vardı” (Kenya’nın kurucu devlet başkanı Jomo Kenyata, Batı ülkelerinin Afrika gelişini bu sözlerle dile getirmişti. Dünya üzerinde bütün sömürülmüş coğrafyalarda bu böyle. Beyaz adam dünyanın zehiri olmaya görsün. Dilerdim ki, dinle buluşmadan çok önce o ilkel denilen hallerine keşke dönebilseler. O zaman çok daha inançlılardı. Sevgili Ersin Demirel’in Etiyopya seyahatinde çektiği fotoğraflar nedense duygularımı karıştırdı. Dünyanın bambaşka yerlerinde nice hayatlar nasıl şekillendiriliyor? Bizleri kimler değiştirip dönüştürüyor? Her birimizin dudaklarındanki gülümseme, -eğer bildiğimiz gülümsemeyse-, gözümüzdeki yaş, eğer göz yaşıysa aynı mı? Bilmiyorum, tuzumuz ne kadar tuz, şekerimiz ne kadar şeker? Şu dünyada hepimiz ne kadar insanız?

Gece gündüz verilen bir emekle tam 23 yılda inşaa edilmiş bu kilise. Nuh’un gemisinden esinlendiği için üç kat halinde yapılmış. Dünyadaki misyonerlik faaliyetleri sanırım en güçlü olanlar birinci sırada Hristiyanlar gelir, bu kilise de insanları inandırmak için nasıl gizli saklı tapınmak için mabetler yapıldığını ve belki de insanları tek tek ikna etmek için nasıl büyük bir emek, sabır verildiğini bizlere yeterince gösteriyor.

Atlas ve Magma dergileri yazarı, seyyah, zamanın tanığı ve iyi bir fotoğrafçı olan Ersin Demirel’in facebook sayfasından bu hiç rastlamadığım, çok değerli paylaşımları görünce dayanamadım ve kendisinden müsaade isteyerek Etiyopya’da çekmiş olduğu fotoğrafları elinden aldım. Elinden aldım derken, paylaşmak için izin istedim. sağ olsun hiç düşünmeden bu fotoğrafları alabileceğimi söyleyinde hemen bir yazı yazdım. Yok merak etmeyin yazı çok uzun değil, hatta belki hemfikir olabileceğimiz bir çok noktaları dahi bulabilirsiniz. Yalnız şunu söyleyeyim, Ne Nijerya ne Etiyopya ne de başka bir Afrika ülkesi, gönül isterdi ki ne Hristiyan olsunlardı ne de Müslüman. Dünyanın çok bilmiş beyaz adamı bıraksaydı da bunları, bizlerin sözde onlara yakıştırdığı o ilkellikleriyle zengince yaşasalardı. …. Oysa benim sadece fotoğraflara dahi bakınca gördüğüm gerçek, bu sözde inanç tacirlerinin düşüncelerinin tam tersi. Olmamış ve hiç gerek yokmuş. O ilkel dediğimiz kabileler dilerim ki kadınları yine yarı bellerine kadar soyunup, hiç bir ayıp, günah, vay şurasını burasını açmış gibi sözlerin akıllara dahi gelmediği, kimsenin kimseye çıplak diye bakmadığı için günah da işlemediği o ilk hallerine dönüp, davullarını da çalarken yerlere ayaklarını vura vura danslarını etsinler. Neye inanıyorlarsa bildikleri gibi inansınlar… Dolayısıyla, hangi din olursa olsun Misyonerlik faaliyetlerine karşıyım. Bu dünyadaki renkleri, farklılıkları, anlayışları, kültürleri, gelenekleri yok ediyor. Dinin her yere burnunu sokmasını istemiyorum, çünkü sözde o dinin en iyi uygulayıcısı olduğunu zanneden insanlar, sözde din, inanç götürdükleri coğrafyaya inanç değil, onları yönetmek için bir kişiye itaat, korku ve boyun eğiş, onun boyunduruğuna girmeyi hatta yoksulluğu, tembelliği pazarlıyorlar. Böylece bu zavallı insanları şebeğe çevirirken, onları her şeylerinden hatta atalarının mirasından dahi arındırıp kadim kültürlerin dibine kezzap döküyorlar. Şaka gibi başka bir durum ise bu ilkel kabilelerin fotoğraflarını, “coğrafya kaderdir” gibi cümleler yazıp paylaşıyorlar. Oysa ben bu insanları bu ifadeleri yazandan daha şanslı buluyorum. şanssız olanlar sözde kendimizi her bakımdan zengin zanneden bizleriz. Elbette sahip olmaları gereken yaşantıyı hak ettikleri gibi yaşamlarını isterim, fakat bizler sıralayacağımız o nedenler neyse kaçımız nerede nasıl yaşıyor kısmına girince bu babayiğit cümleleri sarf ettiğimize edeceğimize pişman oluruz…

Not: Yukarıdaki fotoğraflar Nijerya, Etiyopya yerlilerin dansları, Afrikalı diyelim kısaca. İnsan bu yüzyılda bu kadar renkli, müzikle yaşayabiliyorsa bu zavallılık değil zenginliktir. Dilerdim ki bu zenginlik din ekseninde değil, bilim, akıl, ulaştığı yüksek fikirle biçimlenseydi.

Silvan Güneş

Biyografi Yazarı

Yorum bırakın