Ülkemiz Hâlâ İki Saf: Nazım Hikmet Ran ve Peyami Safa

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iki tanınmış yazarı Nazım Hikmet ve Peyami Safa. Her ikisi de başlarda iyi arkadaş olsalar da hatta aynı gazetede yazsalar da daha sonra araları açılıyor. Tanışmaları ise şöyle; Nazım Hikmet hapisteyken “Yanardağ” adlı bir şiir yazıyor. O sırada cumhuriyet gazetesinin edebiyat sayfasını yöneten Peyami Safa, bu şiiri gazetenin yazı işleri müdürüne göstermeden yayımlıyor. Ertesi gün bu durumun öğrenilmesiyle gazete yetkilileri bir sonraki yayımda: “Mesleği mesleğimize katiyen uymayan bir muharrire ait olan manzumenin gazetemizde yayımlanmış olmasından dolayı, okurlarımızdan özür dileriz.” diye bir açıklama yapıyor. Bunun üstüne, Peyami Safa’nın gazete yöneticileri ile arası açılıyor ve bu durum kısa süre sonra  işten ayrılmasına sebep oluyor. Nazım Hikmet bu yaşananları öğreniyor. Hapisten çıktıktan sonra ise ilk işi Peyami Safa’yı ziyaret etmek oluyor. Her iki yazar böylece hem tanışıyor hem de aralarında dostane bir arkadaşlık başlıyor; fakat zaman ilerledikçe Peyami Safa’nın her bakımdan düşük hareketleri, madde bağımlılığı, kıskançlığı, menfaatlerine dayalı seçimleri ve hissiyatları, densizliği bir zaman sonra bu dostluğun sonunu getiriyor.

Nazık Hikmet ve Peyami Safa, “Resimli Ay Dergisi”nde birlikte çalışmaya başlıyorlar. Nazım Hikmet, Jokond ile Sİ-YA-U şiirini kaleme alıyor.

Burada bir parantez açalım, Si-Ya-U, Çinli bir komünist, 1923 yılında örgütü tarafından Moskova’ya, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’ne (KUTV) gönderiliyor ve burada birçok ülkeden genç devrimcilerle tanışıyor. Bunların arasında ve önde gelenlerinden biri de Nazım Hikmet’tir. Üniversite yurdunda Si-Ya-U ile Nazım’a aynı odayı veriyorlar. Çünkü biri Türklerin, diğeri de Çinlilerin güzel sanat kolu başkanı.

Nazım Hikmet, “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim”de Siyau’yu ulusal değerlerine çok düşkün biri olarak anlatıyor. Her fırsatta hep ulusal yönünü öne çıkarıyor. Aynı zamanda Siyau’nun inceliğini anlatan bir yer var kitapta: Kâğıttan yaptığı minicik gül yaprağının üzerine uğur böceği çizmiş Siyau… Vâlâ Nureddin, Nâzım’la ilgili anılarında, Siyau’dan söz ederken, “Çin medeniyeti ile Avrupa sosyetesi el birliği edip terbiyeli, nazik, mükemmel bir insan tipi yoğurmaya çalışsalar, o meydana gelirdi” diyor.

Yeniden yazımıza dönecek olursak, Peyami Safa bu şiir hakkında Resimli Ay dergisinde 1929’da Nazım Hikmet hayranlarını öfkelendirecek derecede uzun bir yazı yazıyor. Hatta öyle ki Peyami Safa ile Nazım Hikmet’in hayranları arasında kavga çıkıyor. Nazım Hikmet bu yazının üstünde dahi durmuyor. Peyami Safa ‘Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu kaleme almış ve bu eseri henüz basılmadan, Nazım Hikmet 1930’da “Dokuzuncu Hariciye Koğușu” romanından övgü ile bahsettigi bir tanıtım yazısı kaleme alıyor. Peyami Safa, Nazım Hikmet’e “kara sevda ile” diye ithaf ettiği bu kitabı yayımlanıyor.


Bu arada önemli bir konu var; Peyami Safa madde kullanmaktadır. Demekki madde aldığı zamanlarda kendini kaybediyor ve nöbet geçiriyor olacak ki, Safa’nın bu halleri ve kalemini de etkileyen bu durum karşısında Nazım’da Safa’yı uyarma gereği duyuyor. Peyami Safa’nın yine bir gün madde aldığı bir vakit Nazım Hikmet, Safa’yı o güne kadar yazdığı kötü yazılarından dolayı eleştiriyor ve silkelenip kendine gelmesi için uyarıyor. Peyami Safa bu uyarıdan hoşlanmamış olacak ki, sonrasında ilişkilerinde başlayan kırılmalar, bizlere bunu gösteriyor.

Sağ kesim, Nazım’a öyle yükleniyorlar ki, bir taraftan da ‘Orhan Selim’ imzasıyla gazetelerde yazılar kaleme alan Nazım’a, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç gibi isimler, ‘Orhan Selim’ mahlasıyla yazan Nazım’ı köşeye sıkıştırmak için yazılar yayımlıyorlar. Sağ kesim, Nazım Hikmet’in önünü kesmek için ellinden geleni yapıyor! Nazım Hikmet “Orhan Selim” imzasıyla 5 Ocak 1935 tarihinde “İt Ürür Kervan Yürür” başlıklı bir yazı yayımlıyor. Büyük bir etki yaratan bu yazının dört gün ardından, “İt Ürür Kervan Yürür No 2” yazısını yayımlıyor. Bu yazılarla sağ kesimi iyice çileden çıkarıyor. Peyami Safa ise o sırada Nurullah Ataç ile atışmakla meşgul olduğundan, bu yazıları üstüne alınmamış gibi gözüküyor. Safa bir gün arkadaş ortamında “Artık Nazım okunmuyor, yazıları bakkal ağzı, sütçü narası gibi sözlerle dolu” deyince Elif Naci ile aralarında hayli sert bir tartışma yaşanıyor. Bunun üstüne Nazım Hikmet bu konu için “Ben Münekkitten Yanayım” diye bir yazı yazıyor. Peyami Safa da artık bu örtülü saldırılara daha fazla sessiz kalmıyor.

Gazetenin sahibi Zekeriya Sertel ise o dönemi şöyle açıklıyor:

“Nâzım daha çok komünizmi yaymak ve etrafındakileri komünizme kazanmak meraklısıydı. Onun için, tartışmaların en önemli ve devamlı konusu komünizmdi. Bu konu, Peyami Safa’yı çileden çıkarıyordu. Peyami çok zeki ve kabiliyetli bir gençti. O sırada Fatih-Harbiye romanıyla edebiyat âleminde dikkati çekmişti. Nâzım onu davaya kazanmaya çok önem veriyordu. Onun bütün itirazlarına ve hırçınlıklarına, bir peygamber sabrıyla katlanır, onu inandırmaya çalışırdı. Fakat Peyami, zeki olduğu kadar da kötü ruhlu bir adamdı. Çok içki içer, hatta esrar kullandığı bilinirdi. Bu bakımdan da Nâzım’ın tam zıddı bir tipti. Nâzım’ın, çevresinde yarattığı etkiyi kıskanır, onun ak dediğine, mutlaka kara derdi. Nâzım’ı kıskanıyor, onun etkisine düşmekten korkuyordu. Bütün bunlara bakmayarak, Nâzım onu kazanmak umudunu bırakmak istemiyordu. “Peyami de tersine, Nâzım’ı komünizmden caydırmaya çalışıyor, fakat bu çabasında yalnız kaldığını gördükçe deliye dönüyordu. Bu karşılıklı tartışma aylarca sürdü. Sonunda Peyami faşizmi seçti ve bizlerden ayrıldı. O tarihten sonra da ateşli bir antikomünist kesildi ve bütün ömrü boyunca faşizme hizmet etti. Komünizme ve komünistlere şiddetli hücumlar yaptı. Hele Nâzım’a ve bizlere karşı uydurmadığı iftira, yapmadığı jurnalcilik kalmadı.”

Peyami Safa, “Biraz Aydınlık” başlığıyla Nazım Hikmet’i nasıl tanıdığöndan başlayarak kavga boyunca toplam yedi yazı yayımladı. Yazının içinde ise Nazım Hikmet’e ithafen ‘Şöhretinin büyük kısmını polisin takibine borçlu olan Bolşevik fantoması’, “lirik, cıvık hassas bir şair”, “su katılmamış burjuva” tarzında ifadeler yer alınca, Nazım Hikmet, Peyami Safa’nın ikinci yazısının yayımlanmasının ardından Yedigün
dergisine Peyami Safa için “küçük burjuva münevveri” tabirini kullanarak
șu ropörtajı verdi; “Herhangi bir fikre taassupla bağlanmanın, insanı bir sürü adamı haline soktuğunu söyleyen bu tip, mesela masonluk fikrine ve idealine kör bir taassup ve müthiş bir imanla bağlanmıştı ve bu bağlanışta o kadar ileri varmıştı ki bir mason locasına girebilmek için üç defa eşik aşındırıp üç defa reddedilmeyi bile göze almıştı.” Peyami Safa, üçüncü yazısında masonluğa ilgisini gizlemedi, fakat “Üç defa eşik aşındırıp üç defa reddedildiğim yalandır.” cümlesiyle kendini savunmaya geçti.

Peyami Safa’nın bu cevabına yönelik Nazım Hikmet, Yedigün Dergisi’nde kendisini provokatörlükle suçladı ve;
“Bu mütereddi fitnenin maskesini alaşağı etmek, onun korkunç iç yüzünü, bulaşık hastalıklar müzesindeki bir ibret levhası gibi ortaya çıkarmak zamanı gelmiştir.” diyerek Peyami Safa’nın kendisine “Ben senin için Marksist olurum.” dediğini, menfaatçi olduğunu düşündüğünü ekliyordu. Safa’nın da dili gittikçe ağırlaştı. O da bir sonraki yazısında Nazım’a “zavallı oğlan” diye seslendi ve “Karşıma böyle bir zekâ ve şuur harabesi çıkacağını ummuyordum. Gene de bu sözleri Nazım Hikmet’in söyledigine inanmam. Biraz alık salıktır, ama benim bildiğim Nazım bu kadar beyinsiz değildir…” diyordu. Altıncı yazısında bu sefer tüm sol kesimi hedefe aldı. Son yazısında ise “Evvelce müdafaasını yaptığım Nazım Hikmet’in bu kadar mayasız, cevhersiz ve bomboş olduğunu ben bu polemiğe başlarken bilmiyordum.” ile bitirdi.

Nazım Hikmet Peyami Safa’ya Son Kez Şu Şiir İle Cevap Veriyor

Bir düşün oğlum,

bir düşün ey yetimi Safa

bir düşün ki, son defa anlayabilesin:

Sen bu kavgada

bir nokta bile değil,

bir küçük, eğri virgül,

bir zavallı vesilesin!..

Ben kızabilir miyim sana?

Sen de bilirsin ki, benim adetim değildir

bir posta tatarına

bir emir kuluna sövmek,

efendisine kızıp

uşağını dövmek!

Sonuç olarak; cumhuriyetimiz henüz çiçeği burnunda, ülkemizde her alanda yetişmiş insana ihtiyaç varken, cumhuriyetimiz kurulana dek özgürlük nedir bilmeyen, kurulduktan sonra ise, -sudan çıkmış balık gibi- bir anda sahip olmadığı bir düzenin içerisinde nasıl yaşayacağını bilemeyen insan manzaraları ile dolu bir dünya oluşmuştu! Gazi Atatürk’ümüz hayattayken koyu Atatürkçü, cumhuriyetçi, devrimci, #CHP’li olan birtakım yazarlar, -günümüzde halen bunlardan bahsedilirken dönemin aydınları deniyor- Atatürk’ümüz ebediyete intikal edip birkaç yıl sonra DP iktidar olup #Menderes iktidara geçince, bu sefer, hemen saf değiştirmişler; #Atatürk’ü, devrimlerini ve cumhuriyeti tartışmalı hale getirmek için büyük çaba vermişler ve bunun karşılığında da #adnanmenderes tarafından kendilerine örtülü ödenekten, halkın parası ile hak etmedikleri maaşlar bağlanmıştır. Peki hem Gazi Atatürk’ümüzü, devrimlerini, cumhuriyeti alaşağı etmeye girişip, toplumun nezdinde Ata’mızı tartışılır hale getirip, onun devrimlerini yıkmak için girişilen bu mücadeledeki isimler?


Menderes’in yargılandığı #YassıadaDuruşmaları’nda ‘örtülü ödenek’ dosyası da yer almıştı. #Habertürk gazetesinde Abdullah Kılıç imzasıyla 3 Ocak 2013’de yayımlanan haberde, örtülü ödenek gönderilenler arasında #NecipFazılKısakürek #PeyamiSafa, #YahyaKemal #HamdullahSuphiTanrıöver #CemalKutay #BedriRahmiEyüboğlu #MesutCemilBey #YusufZiyaOrtaç #İbrahimÇallı gibi isimler Menderes’e gönderdikleri mektuplarda; kimi çocukları için, dergi kurmak için, borçları için destek istemişti. Mektuplarda en dikkat çeken nokta ise para isterken ağlamaklı bir halle, “kalemlerini koşulsuz iktidarın hizmetinde oynatacaklarına dair söz”lerin yer almasıydı. Kısakürek tam 10.000 TL kadar bir para lütfetmişyi! İnsan bunları bu yüzyılda okuyunca içi bulanıyor, fakat zannedilmesin ki cumhuriyetimizin kurulduğu yıldan bu yana iki kesim de anlaştı! Nazım ile Safa’nın atışmaları halen devam ediyor! Bugün Safa’yı anlatıp onu yaşatmaya çalışan kesimin ağzından bir tane #NazımHikmet ismini duyamazsınız, fakat emin olunuz, Safa’nın kim olduğunu kimse bilmez! Safa da onu destekleyenler de şöhret olmayı çok istemiştir, fakat Nazım’ı dünya tanıyor!

Silvan Güneş

Biyografi Yazarı

Yorum bırakın