KUSURSUZ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

“Kemâl” isminin manası nedir derseniz; bilgi ve erdem yönünden erginlik, eksiksizlik, olgunluk, yetkinlik demektir. En yüksek değerlerin tamamını kapsayan, tek bir kelime ile ifade ettiğimizde “kusursuz”luğu ifade eden “Kemâl” ismini Atatürk’ümüze matematik öğretmeni Mustafa Efendi vermiştir. Gerçekten de ülkemizin kurucu liderini anlatmak kolay olmadığı gibi, dünyada hakkında sayısız kitaplar yazılan ve yazılmaya devam eden tek siyasi liderdir. Çünkü kendisinin hem savaş yıllarını hem de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kurduktan sonra gerçekleştirdiği devrimlerini bir çırpıda anlatabilmek mümkün değildir.
Çünkü O, ismi gibi Kemâl’dir, yani ‘kusursuz’dur.

KUSURSUZ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK!
“Kemâl” Ne Demektir? Bu kelimenin anlamını ve isminin tüm manasına hakkıyla sahip olan bir lider bizim Ata’mız, öncümüz, varlık sebebimiz, gözbebeğimiz olmuş; ne kadar gurur duysak ne kadar kendimizi şanslı hissetsek azdır!

İnsanlık tarihi boyunca kayıtlara geçmiş nice kabileler, beylikler, krallıklar bu dünyadan gelip geçmiş, nice savaşlar yapılmış, düzenler bozulup düzenler kurulmuş, taşlar yerinden oynamış, yüzlerce kez sınırlar çizilmiş, çizilmeye de devam etmektedir, fakat tarihte her ne kadar başarılı liderler gelip geçse de, her millet arzu ettiği gibi bir lidere olan özlemini hep yaşamış, bunun eksikliğini yüreğinde taşımıştır. Kurucu liderimiz Mustafa Kemal Atatürk, yaşanan her türlü olumsuz şartlara rağmen çözümler üreten, diğer liderlerin aksine egemenliği halka veren ve halkı dünyada beşeri olarak gelişmesi için mücadele ederken, onu yetkin hale getirip karar verici ana unsur yapmak için elindeki tüm imkânları kullanarak özgürleştiren tek liderdir. O hiç bir zaman diktatör olmamış, padişah olmayı hiç istememiştir. Bu zihni yapı kendisine kesinlikle terstir, çünkü o isteseydi kendini padişah ilan eder, ülkesini monarşi ile yönetir, birkaç kadınla evlenir, onlardan olan çocukları ve onların çocukları olan torunları ise bugün bizleri yönetiyor olurdu. Monarşiye, tek adamlığı simgeleyen her şeye son vermiş, saraya ve saray geleneğine, hareme son vermiş, kendisi yine lüks ve şatafat içerisinde yaşayabilecek her türlü imkânı kendisi için yaratabilecekken, ülkesini mütevazi iki katlı bir binada yönetmiş, devletin bir kuruşunu dahi boşa harcanmasına müsaade etmediği gibi, israfa karşı mücadele eden bir ekip kurmuş ve cumhuriyet rejiminin yarattığı tüm özgürlüklerden şimdiye kadar kul olarak yaşamış, birey olamamış, kendini keşfedememiş, kendini ülke yöneticileri karşısında en aşağı tabaka ve emir kulu olarak gördüğü gibi ömrünü, bedenini her şeyiyle inandığı padişahına adamış, kaderini onun kararlarına bağlamış bir milleti bir anda seçme ve seçilme hakkına sahip, oy kullanabilen, seçimleriyle yaşamayı düsturu edinen bir hale getirmiştir. Elbette ki asırlardır yöneticisine taparcasına yaşayan bir milletin bir anda halkın içerisinden seçilmiş insanların kurdukları partilerdeki liderleri seçmeleri, bu partilere üye olup söz söyleyebilme hatta bu partinin başına geçip önce partide sonra da ülke genelinde yapılacak olan seçimlerle ülkeyi yönetmeye talip olma hakkını bir anda elde edebileceği özgürlüge ve bir yaşama alışmaları, en önemlisi de buna hazır olmaları bakımından kolay değildi. O sebeple cumhuriyetimizin ilk yılları Türk milletinin particiliğe, çok partili bir yaşama, seçme seçilme hakkının ve beraberinde ülke şartlarında beşeri olarak halkın kendini eğitip belli bir çizgiye gelebilmesi için verilen mücadelenin doğum anı oldu.

Ömrü boyunca nice savaşların içerisinde komuran, karar verici olarak yer almış, girdiği her savaşları kazanmış ve cephede verilen savaşlar son bulduktan sonra bu sefer kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni savaşların yarattığı ağır enkazlardan kurtarıp, bu sefer memleketin ve halkın her türlü refahını sağlamak için verdiği mücadeleler, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü bu sefer başka bir savaş alanına daha sokmuş, tüm ömrünü Türk milletinin her bir ferdinin ayağına taş değmeden hak ettiği özgür yaşantıyı sağlamak için adarken yarattığı Türkiye Cumhuriyeti Devleti ise tüm dünya liderleri tarafından ayakta alkışlanırken, böyle bir lidere sahip olduğumuz için Atatürk’ümüze ithafen çok değerli cümleler sarf etmişlerdir. Düşmanlarını dahi kendisine hayran edip kendisine saygı duymasını ve hatta en kaba düşmanını dahi kendisi ile tanışmak, konuşmak, tokalaşmak için sıraya sokan Atatürk’ümüzü anlatmak gerçekten kolay bir iş değildir. Haliyle söz konusu Atatürk’ümüz olunca O’nun düşmanları da haliyle olacaktır, fakat şunu iyi bildikler ki bu zavallı aciz çapulcu takımı hiç bir zaman emellerine ulaşanayacaklardır, çünkü onların içerisinden bir Atatürk çıkabilmesi imkânsızdır!

Bu arada konu isimlerden açılmışken, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü hedef alanlar önce kendi isimlerine baksınlar, ne anlama geliyormuş bunu iyice bir öğrensinler, sonra da isimlerine layık bir şahsiyet geliştirebilmişler mi, isimlerine layık yaşayabiliyorlar mı, sadece kendileri için değil, en takın komşuları için dahi iyi duygular besleyebilmişler, onlarla iyi geçinebilmişler, bur işe sahip olabilmişler, onu layığıyla yapabilirmişler mi? Peki ülkeleri için de yaptıkları kaydadeğer, ayakta alkışlayacağımız bir tane başarıları ve bu başarının taşınabilirliği var mı? Bu sorulara cevap verebilmeleri mümkün değil, öyle olsaydı biz bu adamları tanıyor olabilirdik, fakat hainlikleriyle dikkat çekip isimlerini bizlere denk getirmiş olabilirler.

Silvan Güneş

Biyografi Yazarı

Yorum bırakın