
Niçin biyografi yazarı oldum? Bu konuyla ilgili defalarca niçinlerimi yazdım. Biyografi yazarlığı konusunda ele aldığım her başlık, bu alan için çok kıymetli! Çünkü ülkemizde bu konuda yetişmiş yazar yok! Biyografi değil de #hayathikayesi ya da #anıkitabı adı altında okuduğunuz hayatların hemen hemen hiç biri Biyografi kitabı değil! Ayrıca bunlara #kitap süsü vermiş ve bir şekilde bir araya getirmiş kimseler de biyografi yazarı değil!..
Bakıyorsunuz, ya gazeteci, ya edebiyata merak salmış bir insan. Araştırma, derleme nedir? Bunlar hangi etik değerler göz önünde bulundurularak yapılır? Bir biyografi araştırmasında nereden başlanır? Nelere dikkat etmelidir? Yazar neyi araştırmalıdır? Araştırıp elde ettiği veriyi nasıl kullanmalıdır ya da ne kadarını kullanmalı ya da hiç kullanmamalıdır! Belki de bulduğu verilerle işlediği hayatın bir ilgisi yoktur ve bir bakmışsınız, okuduğunuz hayatta kişiyle ve hayatıyla hiç ilgisi olmayan bilgiler anı kitabının içine yerleştirilmiştir! Peki niçin? Ben size hemen cevabını vereyim, bu işe soyunan kişi/kişiler, #biyografiyazarı olmadıkları için ve bir yazar hiç olmadıkları için “yazarız” diye atıldıkları hayatın sahibinin önüne bir ciltli kitap koymak adına içini doldurmak zorundadırlar; ve hatta bu kimselerin tanıdıklarını gidip hayatını yazdığı sanılan kişi hakkında bir iki A4 kağıdı dolduracak kadar anısını yazmasını, bir de vesikalık fotoğrafını vermesini isterler. Bu kimseler de haliyle kendileri de kitapta yer alacaklacaklarından heyecana kapılırlar. Sonuç olarak anı kitabı ya da hayat hikâyesi adı altında toplanan bu metinlerin en çoğu, bu yolla toplanan kişilerin yazılarıyla neredeyse kitabın yarısını kaplar. Böyle bir çalışmayı gerçekleştiren kişi halinden memnundur, çünkü metinler arzu ettiği sayfa sayısına ulaşmıştır. Hayatını yazdırdığını sanan kişi de hayatı kitap formatında millete sunulacak, bir de üstüne reklamını yaptıracağı için mutludur!.. Bu konu uzar gider…

O kadar yorucu ki Türk halkına biyografi yazarının kim olduğu konusunda bilgi vermek! Çünkü okura ulaşmakta oldukça güçlük çektiğim gibi gerçekten hayatını yazdırmak isteyen bir kesimle de buluşamıyorum. Çünkü biyografisini yazdırmak istemeyen, bunu aklının ucundan dahi geçirmeyenleri mi ararsınız. Hayatını yazacağını inandığı, en yakın çalışanına yazdırıp, böylece yazara para vermekten kaçarken, yanında maaşlı çalışanına da bu sorumluluğu verip bir taşla iki kuşu vurmaya çalışan, uyanık girişimciyi mi ararsınız! -Halbuki haberi yok, yazıldığını sandığı, kitap görünümü verilmiş o metin yığınlarına bir kapak uydurulup ele alındıktan sonra eleştiri yağmuruna tutulup, içindeki onlarca hesapsız, tutarsız, gereksiz bilgiler ve eleştiri odağı olmasına sebep olan kelimeler, cümlelerden sonra, bu gereksiz masrafı hediye etmeye dahi utanacağını…- Hayatını çok önemseyen ve bunu en iyi bir gazeteci, köşe yazarının yapacağını umup, bu kimselerin de o hayatı aynı gazeteci, haber yazarı ya da köşe yazdığı gibi yazıp, bir de üstüne onca masraf ettiği halde merhum Sakıp Sabancı örneğinde olduğu gibi, kendisini yete göğe sığdıramayacağım derken, gerçeklikten uzak, kişiyi topluma şirin göstermek, kendisinin de ne kadar iyi bir yazar olduğunu kanıtlamak için giriştiği mücadelede her iki tarafı da nakavt edip, mindere kimseyi galip çıkartmayan, bu tutuklu zihinli kimseleri mi?…

Biyografi yazarlığı bilgi, birikim, araştırmacılık, yazarlık, sabır, tarih, sosyoloji, ekonomi, mukayese kaabiliyeti, anlama yetisi, yüksel algı ve mütevazılık gerektirir. Bugün bu konuya yapacağım hizmet bu kadar, eski yazılarıma bakar ve bu konuda ne kadar çok konuyu ele aldığımı tetkik edebilirseniz, beni ve biyografi yazarının gerçekte kim olduğunu çok iyi anlarsınız. Bu arada şunu da göğsümü gere gere söylemek isterim ki, Türkiye’de kendisine biyografi yazarı diyen tek kişiyim.
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı