Hurdalıktan Sanat Olmaz

Picasso’nun Avignonlu Kızlar Tablosu

Picasso’nun 1906 yılının sonlarında başladığı #AvignonluKızlar tablosu, Kübizmin ve modern sanatın doğuşunun simgesi kabul edilmiştir. Bu yağlı boya tablo olarak ortaya çıkan bu eserde insan yüzünün temsili kuralları en uç noktada bozulmuştur. Bazı kaynaklarda sanatçının bu eseri ortaya çıkartmak için 809 tane taslak çizim yaptığı yazmaktadır. #pokasso 1906 yılında İki #ÇıplakKadın adlı tablosuyla ayna karşısında Venüs temasını kurgulamış! Sanatçının bu çalışması ise Avignonlu Kızlar’ın bir ön çalışması olarak kabul edilmekteymiş. İlk etapta “Avignon Genelevi” adını verdiği bu tabloda öğrenci ve bir de denizci olmak üzere iki erkek resmedilmiş. Resimde kullanılan yüzlerde simetri reddedildiğinden, Picasso’nun #primitif ve #arkaik sanata yeni bir gözle bakıp bu izlenimleriyle eserlerini zenginleştirmesi ona resim sanatında büyük bir ün getirdi. Bu eserinde Avignonlu Kızlar’ın kulaklarını bir masktan esinlenerek yaptığını yıllar sonra belirtmesi, Avignonlu Kızlar resmi, içeriğiyle değil, figürlerinin, mekânın parçalanmış ve bozulmuş tarzıyla insanları şaşırtması, Picasso’nun kübist anlayışı ilk kez bu resimle ortaya çıkmasına vesile oldu. Ressam, bir resmin görüldüğü gibi değil, görülmek istendiği gibi çizilmesinden yana olduğunu bu tablo ile vurgulamak istemiştir. Aynı şekilde #GeorgesBraque’in Çıplak (1907) adlı tablosu da bu akımı temsil eden çalışmalardandı!

Pablo Picasso, 25 Ekim 1881’de İspanya’da
doğdu. Gerçek adı ise; “Pablo Juan Paula de Jos e Francisco Diego Nepomuceno Maria de los Remodios Cipriano de la Santisima Trinidad Ruiz Picasso”dur.

Bu tabloyu ve Picasso’nun insan duygusunu, algısını, bakış açısını dürterek onun gelişmesine vesile olan bu önemli çalışmasını paylaşmak istedim, çünkü sanatçı olmak için sanat yapılmayacağını, sanatçının üretirken “ortaya sanatsal bir eser çıkartayım da herkes bana sanatçı desin” kafasıyla oradan buradan eserlerden çalma çırpma sonucu ortaya koyamadığı ne varsa bunu bir de güçlü bağlantılarıyla paraya dönüştürmesi, kişiyi sanatçı, ortada dolananları da eser yapmaz. Toplum eğitilemedikçe, okumadıkça, bakamadıkça, göremedikçe gördüğü her çizgiyi resim, her biçim verilen taşı kayanın yontusuna heykel, her araba tekerleğinin, tahra tabutun, kafatasının, hurdalıktan yığınlarına; abide, eser diye bakar! Bu konuda sizleri Picasso üstünden biraz daha düşündürmek istiyorum. Çünkü Picasso, sizlere göstermek istediğim bir gerçek için çok yerinde bir örnek. O örneğe vesile olan Avignonlu Kızlar tablosu ise bu konunun önemli bir delili. Picasso’nun resimde tanımı ne? O diyor ki bir resimde görülen değil görünmek istenen çizilmeli! O zamana kadar ressamlar nasıl resim yapıyorlardı? Gördükleri ne varsa onu çiziyorlardı. Mutlaka buna hayal ürününü katanlar da vardı, fakat o zamana kadar görünenin dışına çıkmış resimler var mıydı? Hayır! Bu sorulara cevap verdikten sonra Picasso ve yaşadığı zamana baktığımızda sabatçı belli ki etrafında olup bitenden, tekdüzelikten, aynılıktan sıkılmış, kendini ifade etmede kendince bir yolculuğa çıkmıştı. Avignonlu Kadınlar tablosunda bir yüzü, bedeni olduğundan üç noktada çözebilmek için tam 809 tane taslak çizdi, -belki de 1000 kez- ve en sonunda bu tabloyu yaratabildi. Demek ki bir sanatçı kendi gibi olabilmek için kendini her seferinde aşmak, çalışıp çabaladıkça bambaşka bir yol ve onun patikalarını iyi çizmek zorunda! Oysa ilk yaptığı taslak ve üstünde gerçekleştirdiği bir kaç çalışmayla da bunu yapabilirdi. Buradan hareketle şu gerçek de bizleri düşündürüyor değil, düşünsenize, etrafınızda ve dünyada tanınmış bilinen nice ressamlar gördüklerini tuvale yansıtmaya çalışırken siz bunun tam aksi bir çalışma yapıyorsunuz ve bu çalışma nice eleştiri oklarına rağmen resim sanatında bir akımın doğmasına neden olabiliyor! Oran yok, orantı yok! Tamamen bilinenlerin dışında ve kuralları bozarak nice ihlaller yaparak sanki bir isyan bayrağı açarcasına kendi kulvarınızdaki insanlara adeta meydan okuyorsunuz! Zaten bir sanat eserini yaratan kişinin de bu sıradışı özelliği değil midir onu sanatçı, eserini de sanat yapan! Kalkıp da bir ülkede haksızlığa uğramış, tükenmiş, ölmüş, birtakım insanların ayakkabılarını vb objeleri bir yığın haline getirerek sosyal bir tepkime yaratmak uğruna düşünülmüş bir sivil toplum eyleminden yola çıkarak bunu başka coğrafyalardaki birtakım gurupları ve olaylar, isimlerden ibaret tabelaları bir araya yığıp, bu düşünceden hareketle tüm bavulları üst üste bindirmek demek değildir sanat! Hayatı tiyatrodan, sinemadan, resim sevgisinden, heykelde, mimariden, güzel sananlardan geçmemiş, şiir okumamış, hiç gezip tozmamış, Antik kentlere yolu düşmemiş, düşse de eserlere ‘taş’ diye bakıp sıkılmış, düşünmeden, araştırmadan, kolay yaşamış, -hatta sadece nefes almış- insanların bir anda gördüğü bu kadar kolay ve zihni yormaya gerek duymayan, bir zamanlar kömürlüğe kullanılmadığı için atılmış ve bir zaman sonra bir meydana, -hatta ve hatta en popüler galerilerde baş köşede sergilenen, anlamsız- yığınların, gösteriye çıkartılmış eski sandalyelerin tam da kırılmış yerinden bakan bu zihniyetin yaratıcılığından ve sanatçılığından söz edilebilir mi? Çok merak ediyorum, o bavullar da üst üste konulurken bunu bizlere sanat olarak yutturmaya çalışanlar, Picasso’nun Avignonlu Kızlar tablosundaki 809 adet, -o da bilinen- taslak çizdiği gibi, o bavulları da 809 defa indir bindir yapılıp en nihayetinde otobüslerde muavinlerin yolcuların bavulunu yerleştirdiği gibi yerleştirmiş midir? Eğer sanat yapmak buysa ve bu kadar kolaysa, ben o muavinlerin otobüsün bagajına yerleştirdiği bavulları nice seyahatlerimde canlı canlı izleme fırsatına nail olduğumdan, demek ki ben ve benim gibi hayatın nice yolcusu sanat galerilerinden çıkmıyormuşuz da haberimiz yokmuş! Öyleyse ömrü bavulunu otobüsün bagajına binerken verip, inerken alanların bu canlı seramoniden ne denli feyiz aldıklarını da düşünecek olduğumda, ‘meğer biz önemli bir akımın öncü uygulayıcılarıyla koyun koyuna yaşıyormuşuz’ hissiyle mutlu olup konuyu burada sizlerin takdirine bırakabilirim! Ancak daha çok da şunu takdirinize bırakmak isterim ki, muavinin otobüsün bagajına bavulları yerleştirirken onun o sanatını takdir edemeyenlerle, büyükşehirlerin cazibeli sanat galerilerinde üst üste yığılmış bavul vb nice türevlerine hayran hayran bakanlar, emin olunuz aynı insanlar değiller! Belli ki bunlar hiç otobüse binmemiş, ömrü özel araç ve uçaklarla seyahatte geçmiş, bu kadar bavulu bir arada görmemiş olanlar! Ha bu arada daha dün bir alışveriş marketinin bavul bölümünde envaiçeşit satılık bavulu bir arada gördüm. Reyonu düzenleyen sanatçı reyon görevlerine haksızlık etmeyelim, onları da buradan hepbirlikte kutlayalım!

Picasso’nun ünlü “Guernica” tablosu. Bu tabloda görülen vahşet ve -yorumlayanı bağlayan- sır dolu nice olaylar, insanlar, mekânlar, hikâyeler, şifreler… Bir sergisinde ‘Guernica’ resmini inceleyen bir Alman general Picasso’ya ‘Bu resmi siz mi
yaptınız? diye sormuș, Picasso hiç tereddüt
etmeden ‘Hayır, siz yaptınız.’ cevabını vermiş. Zaten bir sanatçının savaștan yana bir anlayış güdüyor olması onu sanatçı olmasından önce insanlığını tartışmalı hale getirir. Picasso, eserleri yoluyla başkaldırmış, hayatla olan kavgasını insanlıkla paylaşmıştır, fakat tuvalinin kasasında kullandığı tahtaları, bezleri, fırçaları üst üste koyup, marangozuyla, demircisiyle yaptığı yığınlardan bir sabat eseri çıkarılacağını bilseydi, kimbilir ne derdi insanoğlunun bu nice aldatışların özetinden çıkmış süzülüşüne!

Silvan Güneş
Biyografi Yazarı

Yorum bırakın