Oğuz ATAY
“(Demiryol)
Mayerden aldığın deve tüylü pardesüyü, karmızılı mavili kaşkolu, itina ile
büyütüp beslediği (Douglas) bıyıkları ile hayli enferesan bir tipti:. Bir ara sakal bırakmaya niyetlenmişse de hacı namzedi zannedilmesine sinirlenerek vaz geçmiştir. Nuri hocanın bir numaralı hayranlarındandır. Matematik imtihanına hocanın, “Babanız nasıl” sualine evvelâ cevap bulamamışsa da, sonradan bi benzetmeden doğan bu ahbaplığının üzerine yatmayı bilmiştir.
Vizelerden evvelki günler, hayatının en kötü günleridir. Doğuştan muhaliftir. Çok
iyi program yapar. Vizeye kaç saat, kaç saniye kaldığını ondan sorabilirsiniz.
Hesap cetvelini sâdece çizgi çizmekte kullanmak prensibine uzun seneler riayet etmişse de cetvelin nasıl kullanılacağını öğrenince bu prensipten ayılmak zorunda kalmıştır. Suna Kan’ı çok beğenir ve sanatını da takdir eder. Üç gece arka arkaya rüyasında Suna Kan konseri dinleyince, pijamalı olduğundan utanıp, dördüncü gece lacivert elbisesiyle yattığını anlatmaktadır.
imtihan arifesinde Rasinle Emirgânda çay içmeye veya Camlıca’da çiçek toplamaya
gider. Resim yapmaktan ziyade resim hakkında konuşmaktan hoşlanır. Su topu elemanları, Turgut abi ve Arnavud’la iyi anlaşmaktadır.”
Oğuz Atay
1955-1956 iTÜ yıllığına bunları yazmış. #oğuzatay’ın hayranı olduğu kıymeyli keman virtiözümüz #sunakan’ı üç gece arka arkaya rüyasında görünce
pijamalı oluşundan utanıp dördüncü gece lacivert takım elbisesiyle yattığını anlatılmaktadır. Çiçeği burnunda bir üniversite mezununun Suna Kan gibi değerli bir sanatçı için saygısını ifade eden bu sözleri bugün ne kadar büyük bir anlam taşıyor öyle değil mi? Oğuz Atay 12 Ekim 1934 İnebolu doğumlu ve 1957 İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesinden mezunu. Suna Kan 21 Ekim 1936 Adana doğumlu. Aralarında 9 gün, 2 yaş var ve ikisi de terazi burcu. Demek ki aynı jenerasyonu çocukları ve bir üniversite öğrencisinin kendi aranızda sayılabilecek bir sanatçıyı takip etmesi, hem de kendisi 22, Suna Kan 24 yaşındayken, 24 yaşında oldukça büyük başarıların sahibi olan bir sanatçıya gösterilen o harika saygı dolu sözleri, bir inşaat fakültesi mezununun günlüğüne taşıması ne kadar büyük bir olay. Hani atalarımız demiş ta “Aslan yatağında belli olur!” diye, Oğuz Atay’da zaten o yaşında Suna Kan, Ahmet Hamidi Tanpınar, Fyodor Dostoyevski, Halit Ziya Uşaklığil, Vilademir Nodokov, Franz Kafka, James Joyce gibi dünyada kendilerinden söz ettirmiş, isimlerini dünyaya çakıp çekip gitmiş insanlardan etkilenmiş. Peki öyleyse siz de sorun kendinize, siz şimdiye kadar hayatınızda kimlerden etkilendiğim ve niçin? Bu soruya kaçınız doyurucu bir cevap verebilir? Hatta çocuğunuz varsa ona da bir sorun, bulunduğu yaşta sizi de hayrete düşübilecek cevaplar verebilecek mi acaba? İşte gördüğünüz gibi para ve pulla edinilen zenginlik, -eğer bu sorulara vereceğiniz bir cevabınız yoksa” hiç bir işe yaramıyor!

Nasıl bu yazıyı okumak size iyi geldi mi?
Bu arada roman, oyun ve öykü yazarı da olan -bilmeyenler için yazdım- Oğuz Atay, 13 Aralık 1977’de yakalandığı beyin tümörün verdiği acıya dayanamayınca henüz 43 yaşındayken hayatına son vermiştir. Bu cümleyi yazmak bana çok ağır gerdi. Oğuz Atay’la ilgili bu bilgi içini çok acıtıyor. Bugün kendisinden iki yaş küçük olan Suna Kan’ı ise 86 yaşında kaybettik. Yani Suna Kan bizlere Oğuz Atay’sız bir 43 yıl daha kendisinden hediye verdi. Oğuz Atay, İTÜ’den mezun olduktan sonra, İstanbul Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi (şimdiki Yıldız Teknik Üniversitesi) İnşaat Bölümü’nde öğretim üyesi oldu. 1975’te doçent olan Atay, Atay, Tutunamayanlar’ın 1971-72’de henüz 38 yaşındayken “Tutunamayanlar” adlı eseri kaleme aldığında önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. Tutunamayanlar adlı romanı Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olurken, eleştirmen Berna Moran tarafından, “hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı” olarak nitelendirildi. Tutunamayanlar 1970 TRT Roman Ödülü’nü kazandı. Roman, Oğuz Atay’ın 20. ölüm yıldönümü olan 1997 yılında UNESCO tarafından 20. yüzyıl Türk edebiyatının en seçkin eseri olarak seçildi.
Çeşitli dergi ve gazetelerde makaleler yazan Atay, 1975’de doçent olduğunda henüz 41 yaşındayken “Topografya” adlı bir mesleki kitap yazdı.
Oğuz Atay;
1) Tehlikeli Oyunlar (1973)
2) Bir Bilim Adamının Romanı (1975)
3) Korkuyu Beklerken (1975)
4) Oyunlarla Yaşayanlar (1975)
4) Bir Bilim Adamının Romanı (1975) [ Atay, (1911-1967) yılları arasında yaşamış ve aynı zamanda hocası olan Prof. Mustafa İnan’ın hayatını konu edinen biyografi kitabını yayımlamıştır.]
6) Günlük (1987 – ölümünden sonra)
7) Eylembilim (1998 – ölümünden sonra) yayımlanan eserlerinden olsa da yazarlık geçmişinde neredeyse bir eser meydana gelen bu bereketli kelime dağarcığı ve güçlü kalemiyle oldukça değerli yapıtların altına imzasını atan bu genç kalem, eğer ki bugünleri de görebilseydi kimbilir bizleri daha nice eserlerle buluşturacak ve mutlaka böyle bir kalem, tıpkı hayranı olduğu yazarlar gibi, kendini uluslararası bir yazar olarak tanıttığında bizler de bir marka yazarımız olduğu için kendimizle gurur duyacaktık!

Son olarak şöyle bir merakımı da buraya yazmadan geçemeyeceğim.
1) Acaba Sevgili Suna Kan’ımız hayattayken kendisine Oğuz Atay’ın üniversite günlüğüne yazdıkları haberdar edilmiş midir?
2) Oğuz Atay ile Suna Kan’ın yolları bir şekilde kesişmiş tanışmışlar mıdır? (Bir defa birbirlerini gıyabında de olsa tanımlamaları mümkün değil, her ikisi de aynı jenerasyonun iki idim yapmış insanı?
3) Oğuz Atay Suna Kan’ın konserine gitmiş midir?
4) Suna Kan, Oğuz Atay’ın eserlerini okuma fırsatı bulmuş müdür, bulmuşsa hakkında ne düşünmüştür?
5) Buraya yazdıklarımı benden başka Suna Kan’a en yakın olanlar biliyorlar miydi ve onlar da benim gibi merak edip Suna Kan’a Oğuz Atay’ın kendisi hakkında lise günlüğüne yazdıklarını aktarıp cevabını alabildiler mi?
6) Ülkemizde zamanında sorulması gereken soruları sormayıp, bunun için fırsatımızın da olmaması ne fena bir durum değil mi? Böyle bir günde hem değerli Duna Kan’ımızı hem de Oğuz Atay’ı anmak istedim. Ne oldu? Sizin de içiniz bir burkuldu değil mi?
İşte karnıma giren o anılar, aklımızı meşgul eden sorular hep insan tarafımızı besleyen vitaminler…
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı