
Biyografi yazarlığı zaten çok zor ve bu işin içerisinde yoğruldukça size bir biyografi kitabının ne büyük hassasiyetler barındırdığını anlarsınız. Biyografi yazarlığı, bu işe soyunan biri eğer daha önceden roman, şiir vb türünden çalışmaları varsa, “haydi bir de bir hayatı kaleme alayım” diye yola çıkıp kendisine denk gelen birinin hayatını kaleme almışsa, o hayat hikayesinde kaçırdığı, bu işin hassasiyetini ölçüp değerlendiremediği birçok alan eksiği vardır. Bu eksikleri ben kendi adıma şimdiye kadar elime geçmiş, yazıldığı sanılan anı kitaplarında yeterince görüyorum. Bu yayımlanan çalışmalar benim bir biyografi kitabı diye bilmem mümkün değil, çünkü içind eo hayata dair aradığım birçok bilgi, veri yok. Ayrıca, eserin yüzde kaçının hayatı kaleme alınan kişiye ait olduğu da tartışılır bir durum yaratıyor. Diğer bir örneğim ise ilk defa böyle bir şe soyunup o hayatı baştan sona yanlış işleyenler… Açıkça söylemek gerekirse hayatını yazdırmak isteyen kimselerin kendi hayatlarını nasıl olur da bu işi nasıl yazanacğını bilemedikleri birinin eline emanet ederler? Bunu şunun için söylüyorum; biyografi yazmak zaten o kadar kolay bir iş değildir ve bir insanın hayat hikayesini yazmaya benzemez. Eğer aradığınız roman türünde bir hayat hikayesini kaleme aldırmaksa, ülkemizde de Ayşe Kulin gibi roman yazarları vardır ve onlar zaten bu işi adı üstünde “roman” kriterlerine uygun olarak kaleme aldıkları için o okuduğunuz cümlelerin büyük bir kısmı yazara ve kurgularına aittir. Zaten roman yazarlığı da böyledir. bir takım bilgi kırıntılarından yola çıkarak yazar karakterler yaratır, onları konuşturur, bir zaman ve mekan içerisinde komunlandırıp türlü olaylardan da etkilenerek bir hayatı onun içind everdiği rolle hikayeleruyduru, planlar ve uygular. Bir anlamda bir hayatın senaryosunu yazar ve o yazdığının neresi hikayenin gerçeğini yansıtıyor, işe bu konu muamma olduğu kadar, bu tür eserler belge olmadığından kaynak gösterilemezler…
Aslında bu yazıyı yazarken konu başlığına sadık kalarak ilerlemeyi düşünüyordum, fakat yazmaya başlayınca, biyografi yazarlığının hassasiyetinden bi’haber milyonların yanı sıra, hayatını kaleme aldırmak isteyen, sayısı oldukça az, çok değerli insanlarımızın kendi hayatları yazdırma konusunda hiç bilmedikleri bir alanda -belkide yazar kimliği altında biyiyografi yazarlığıyla hiçalakası olmayan kimselerden- hayatlarını yazdırmalarını istemeleri kendileri adına büyük bir zaman kaybı, hayal kırıklığı, can sıkıntısı haline dönüşmüş bir hale bütünmüş olabilir… Bu konu benim için çok hassas ve bu yazıyı okuyanların bu işin profesyone olduğu kadar teknik bir iş olduğunu, biyografi yazmanın yazar hangi tür kitap yazmış, eserleri olsa da dahi bu işin inceliğini bilmeden bir eseri ortaya koyması mümkün değildir. Zaten şimdiye kadar okuduğum biyografi kitaplarında da bu o kadar net görünmektedir ki, okuduğum kitaplar anı kitabı mantığı ile kaleme alınmış, içerisind eyer alan bilgiler ise hem veri bakımından eksik kalmış hem de yazarın ziyadesiyle katkıları kişiyi sadece göklere çıkartmak, abartılı cümlelerle övgülere boğup okurdan alkış bekleyen bir hava içerisinde sunulmaktadır. Bu tür yazılardan oluşan kitap görünümlü çalışmalar o hayatın gerçeğini yansıtmadığı gibi zaten okurlar da bunu çok net görebilmektedirler. Özellikle eseri yazılan kişinin yakın çevresi, o hayatı okuduğunda kitapta yazılanlara tepki verebilmekte, gerçekler tam olarak yazılmadığından, eserde anlatılan olaylar ve o olayların içerisinde yer alan kişiler ve şahitleri, kitabı ellerine alıp kendi yaşanmışlıklarını okuduklarında orada çarpıtılan, anlatılmayan nice gerçeklerle yüz yüze geldiklerinde ortaya konulan o kitap, o çevreler içerisinde dalga konusu dahi olabilmektedir. Bu olaylara şahip olmuş biri olarak şunu söylemek isterim ki, bu tür duurmlara düşmek hayatı yazılan kişiye mi yoksa o hayatı kaleme alan kişiye mi aittir? Bir yazar olarak şunu söylemek isterim ki, bir biyografi yazarı, hayatını yazdırmak isteyen kişi yanlışa düşse ya da yanlış bilgi verse dahi, yazar kendisine verilen bilgilerin doğruluk payını araştırıp o konu hakkında başka kaynaklardan da faydalanarak gerçeği ortaya koymak zorundadır. Eğer bunu yapmazsa her ne kadar kaleme aldığı kişinin hayatı ve onun anlattıkları söz konusu olsa dahi, yalanlar çarpıtmalar, aydınlatılmayan konular ve en önemlisi de o olayın içerisind eyer alan, fakat yer verilmeyen, ismi dahi anılmayan kimselerin henüz hayatta olmaları, olmasalar dahi yakınlarının ve varislerinin olması bu tür eserleri karalamakta, o çevre içerisinde o çalışma hak ettiği itibara kavuşamadan anca yazdıranın kitaplığında kalmakta, kısacası yazdıranın yazdırdığına bin pişman ettirmektedir. Öyleyse bu tür kitap görünmlü çalışmalar yapmanın ne gereği vardır? Her ne kadar hayatını yazdıran kişinin anlattıklarına sadık kalan bir yazar olarak o çalışmayı ortaya koyan kimseler bu işi sadece maddiyatıyla ilgilenip meseleye bu kadar sığ bir pencereden baksa da sonucunda o çalışmanın üstünd ekendi adı yer alacağından, aslında bu can sıkıcı hadiselerden en fazla kendisi yara alacaktır…
Konuya böyle bir giriş yaprıktan sonra, şimdi sizlere bir esere hak ettiği adı vermek için nasıl bir yöntem uyguladığımız sizlerle paylaşabilirim. Bir kere kaleme ve biyografini bana emanet etmiş adayla kendinlikle sıkı bir empati kurmayı çok öenmsiyorum. O hayatın içerisine öyle girmeli ve öyle güçlü empatiler kurmalıyım ki artık o derlediğim nice olaylar ev hadiseleri yaşayan ben olmalı, o olaylar ve yaşananlardan kendi duygu dünyama başvurmalı ve tüm hissiyatımı da işin içine katarak aldığım ham bilgileri tıpkı bir kuyumcu ustası gibi işleyebilmeliyim. Araştırma ve derlemeler ışığında ilerleyebilmenin yanında doğru gözlem ve alınan bilgileri teyip etme konusu aynı hassasiyetle yapılmadığı takdirde, ortaya çıkan çalışmada soru işareti bırakan, şüphe uyandıran ve okurun kafasını karıştırdığı gibi o hayata gıpta uyandırıp saygı uyandıracağı yerde tam aksi bir duygu ve inanç da yaratabilir. O nedenle biyografi yazarının daha buraya koyamadığım pek çok alanda hassas davranması ve daha önemlisi de bunları bilmesi gerekir…
Bir biyografi kaleme alınıp ortaya çıktıkça ve yazarın o hayattan anlayıp belirlediği ana tema üzerindne ilerlemeye başlandıkça kitabın adı da yazarın içine doğmaya başlar. Çünkü o hayat o kalem onun hakkında yazmaya başladıkça o kelimeler de yazarın kalbinde, gönlüde yavaş yavaş belirginleşmeye başlar. Bu yüzden yazar acele etmeden o başlık aklına gelene kadar sakin limanında yavaş yavaş ilerlemelidir. Yazar biyografisini ortaya çıkarttıkça hak edilen başlık da kendi keşfini yaşar ve aynı şekilde kapak tasarımı da bun aeşlik edecektir…
Bir biyografi kitabı ortaya çıkacaksa o eserin çok da aceleye getirilmemesi taraftarıyım. Çünkü biyografi kitapları üstünd eçok düşünülmesi gereken, hiç bir şüpheye mahal verilmeyecek ve her bir sorunun karşılığının bulunacağı biçimd eortaya konulabileceği gibi, şüpheye mahal verilmemek sözünden de şüpheli bir durumun üstünü ört pas etmek anlamına gelmesi olarak algılansını da istemem. Burada kast ettiği, bir biyografiyi son derece açık, net, gerçekleriyle ve objektif olarak kaleme almaktır. Örneğin ortada bir başarısızlık varken bunun ört pas edilmesi, hayatı yazılan kişiyi sürekli kahraman olarak gösterilmesi, anlatılan olaylarda söz konusu insnalara yer verilmemesi ya da meselenin sadece tek tarfalı olarak kaleme anlatılması gibi durumlar bir hayatı biyografi kitabı olma noktasından uzaklaştıran konulardır. Burada verdiğim örnek dahi bir hayatı kaleme alan kişinin anı kitabı mı, hayat hikâyesi mi yoksa biyografi kitabı mı olduğunu, hayatını yazdıran kişinin de -eğer şimdiye kadar böyle bir işe girişmiş ve hayatını yazdırmışsa-, sahip olduğu kitabın hangi türe girdiğini – ya da bir türe girip girmediğini- anlaması bakımından sanırım yeterince açıklayıcı olmuştur…

Bu yazımı “Her Hayat Bir Mirastır – Berat Cömertoğlu- adlı biyografi kitabıma veriğim bu başlığın nasıl ortaya çıktığını anlatarak son vermeyi size çok isterdim, fakat eğer bu kitabı okursanız bu soruya neden bir cümle ya da bir paragrafla cevap verilemeyeceğini siz de takdir edeceksinizdir. Biliyorum ki, bu yazdıklarımı okuduysanız eğer, bir biyografi kitabı yazmanın inceliğini, kaleme alanın ve aldıranın kim olduğunun önemini, ortaya koyduğum hassasiyetlerle anlayacak ve bu konuda gösterilmesi gereken hassasiyetlerini onay vereceksiniz…
Silvan GÜNEŞ
Biyografi Yazarı