
Konuyu ve gündemi sürekli değiştirmekte yarar var. Her gün aynı yerde oturmak bana da ilham vermiyor, fakat sırf bunu kırmak için başka büyük bir yorgunluğun içine girmeye de gerek yok. Açık söylemek gerekirse işimi özlemişim, yani yazmaktan bahsediyorum. Yazmaya başladığımda kendimi hiç tutamıyorum. Kafamdan geçen cümlelere parmaklarımın yetişmesi o kadar zor ki, bazen, aklımdan geçen nice güzel cümleleri yazamamış olmayı kendi haneme büyük bir kayıp sayıyorum. Beni en çok durduran neden ise söylemek isteyip de söylemediklerimiz gibi, yazmak isteyip de yazamamak. Bazen bunun için isimsiz yazılar yazmanın iyi olacağı fikri beliriyor aklımda, fakat daha sonra kalbimin kısa süre içinde buna ikna olmayışıyla bu düşüncemden de vaz geçiyorum.
Geçenlerde çok değerli bir hocamla konuşuyorken, bana Çakırcalı Mehmet Efe’nin hayatını okumamı tavsiye etti. Bu konuda Sebahattin Ali ve Yaşar Kemal gibi edebiyatımızın güçlü kalemlerinin yazdığı eserleri masaya yatıran, her iki kitap üstüne enfes bir inceleme yazısi okudun. Her iki kitabın incelemesinden öğrendiklerim bildiğim malum konulardı, fakat bilmediklerime de rastlamak kafamda birçok şeyin geçmesine neden oldu…
Yaşar Kemal ve Sebahattin Ali’nin Çakırcalı Mehmet Efe hakkında yazdıkları eserlerin yanı sıra yakın tarihimizde de yazılmış bazı kitaplar var, fakat biyografi olarak bu şahsiyete baktığımda, bundan sonraki hakkında yapılacak çalışmaların o kişinin biyografisi olarak değerlendirilmesi ne kadar doğru olur? “Biyografi” olarak değerlendireceğimiz kitapların kriterize etmek gerekirse, bu konulara benim “biyografi kitaplarına nasıl bakmamız gerektiği” konusunda daha çok düşünmeme ve bu kitapların -biyografilarin- yazılsa dahi bunların hangi kategoride değerlendirilmesi gerektiği konusuna daha çok eğilmeme neden oluyor.
A, B, C KATEGORİSİNDEKİ BİYOGRAFİK ESERLER NELERDİR?
Kanımca bir eserin biyografi olabilmesi için, bir insanın hayattayken kendisi ile yapılan birebir görüşmeler sonucunda elde edilen gerçek -canlı- derlemelerden elde edilen -tartışmasız- verilerdir. (Tartışmasız derken, birinci ağzın anlattığı konuda tartışmasız, yoksa verdiği bilgiler tartışmalı olabilir.) Ben buna “A kategorisi” diyorum. Bir insan eğer hayatta değilse ve kendisi hakkında elde edilen bilgiler yine kendini tanıyan, yakın çevresi tarafından elde edilmişse buna “B kategorisi” diyorum. (Bu dahi şüphe uyandırabilir!) Eğer tüm bu unsurlar elde yok, fakat kendisi hakkında söylentilerden oluşan birtakım bilgi kırıntıları ya da A ve B kategorisindeki bilgiler ışığında kaynak ve alıntılarla elde edilecek bir çalışma mevzubahisse buna da “C kategorisi”nde biyografik eserler diyorum…
Tüm bunlar olduğu halde birtakım olaylardan yola çıkılarak ortaya çıkartılmaya çalışılan çalışmaları ise kesinlikle bir kategoriye dahi sokmuyorum. Buradaki tespitlerim, yıllardır “bir biyografi nasıl yazılmalıdır” sorusu üzerine yaptığım yüzlerce incelemenin bir sonucudur. Biyografi roman konusunda ise daha önce fikrimi yazmıştım. Adı üstünde, romanlar, yazarın kurgulamaları ile gelişen, kaynak gösterilecek ciddiyette olmayan birtakım hayal ürünü kurmacaların belli bir dizin halinde metne dökülmesidir. Bir sahneye konu olabilecek türde ve senaryolaştırıldığında seyirciyi ekrana kilitleyecek yoğunlukta olması beklenen kaygılarla /(ısmarlama) yazılardır. Biyografi eserler yazanlar, okuru meraklandırmak, vermek istediği mesaja uygun hikâyeler uydurmak, konuyu taze tutmak istiyorsa yaşadığımız yüzyıla uygun zaman, mekân ve gündemi kullanarak “ben yazdım” dedirten çalışmalardır… Hatta uygun bulduğu kişi seçiminde bulunur ve onlara rol verir. Birtakım göndermeler yapmak gibi kaygılar duyar ki hem eseri hem okuru hem de zamana uygun ihtiyaç duyulan durumlara da kendince bir yanıt vermiş olsun…
BİYOGRAFİK ROMANLAR
Elbette biyografik romanlarda yaşanmışlıkların da işlenmesi söz konusudur, fakat her ne kadar buradan hareketle yola çıkarak bir biyografik roman yazılmış da olsa bu eserlerde okuduklarımız asla -gerçek- kabul edilip bilimsel veya etiklik gerektiren alanlarda “kaynak” gösterilemez. Açıkça yazdım işte, bunlar belge teşkil etmediği müddetçe biyografi değildir. Hayatta olan birinin aklı baş yerinde, eli ayağı tuttuğu halde biyografisini yazdırmak dudurken, bazı kişi veya kişilerin biyografisini biyografik roman olarak çıkartıp, niçin kendi gerçeğine gölge düşürtür? Bunu da anlamakta güçlük çekiyorum! Bunu yapma sebebi kendinde midir yazarda mı? Biyografisini yazdırmak istiyordur da, ‘biyografi kitapları okunmuyor, en azından biyografik roman olarak yazalım da halk okusun?’ türünden kendi veya yazar telkininden hareketle duyulan kaygılar mıdır kişiyi buna sürükleyen? Yoksa aslında hayatını hiç de yazdırmak istemiyordur da yazar peşine düşmüş, kendisini biyografisini yazdırmayacaksa bile hiç olmazsa hayatını/anılarını biyografik roman olarak kaleme alıp okunmasını ve hatta tanınmasını sağlamak için mi yapmıştır tüm bunları? Şöyle bir gerçek de yok değildir, yazar bir kişinin hayatı üzerinden hayatın yol haritasını çıkartır, fakat hikayenin içinde yeteri kadar heyecan yaratacak yaşanmış öykü yoktur, fakat olsundur, daha önce okuyup bildiklerinden, tarihi olaylardan ve elbette kendi kurguladıklarından da yola çıkarak okura enfes, sürüklemekte üstüne olmayan bir kurguyla bu işin üstesinden gelebilir ve hepsinden önemlisi, bunun için kendine güveniyordur!.. Okuduğum ya da okumaya fırsat bulmadığım her biyografik roman bana bunu düşündürmüştür, düşündürmeye de devam edecektir!..
Benim için biyografik roman yazmak çok kolay bir iş, bu konuda kendime güveniyorum, denemelerime de, fakat çizgimi bozmak istemiyorum. Biyografi yazarı olarak çıktığım bu yolda, “bak yazacak hayat bulamadı” ya da “o biyografi yazarı değil, her şeyi yazıyor” dedirmek istemiyorum. Çünkü ben bu işe ömrümü vermişim, büyük bir emek, disiplinli çalışma, “bir biyografi nasıl yazılır”ın inceliklerinden, teknik safhalarından tutun da, bu işin nasıl bir dil, üslup içerisinde yazılması gerektiğine kadar ömrümü verdiğim ve tamamen birikimlerime ait bir ekolüm var. Bir gün bu yazım şeklim ve biyografi yazmak tekniklerim başka yazarlar tarafından da keşfedilecek… İzimi takip etmek isteyen yazarlar mutlaka çıkacak. Edebi anlamda kaleme aldığım eserlerim incelenecek. Ve hatta bu eserler beyaz perdeye aktarılmak istenecek. Film ya da dizi film teklifleri alacak. Benim kaleme aldığım eserlerimin hepsi insana okurken dahi bir zamanda yolculuk yaptırdığı gibi, bu eserler üzeri senoryaya çevirmek isteyen senaristlerin şimdiden teşekkürlerini kabul ediyorum. Çünkü onlar, benim cümlelerii okumaya başladıkça kendi zamanda yolculukları başlayacak ve bu eseri zaman, mekan, coğrafya, siyaset, ekonomi, eğitim, kültür, tatlar vs. içinde öyle bir kaleme alacaklar ki, işte yönetmen de o senaryolu eline aldığında bana “teşekkür ederim” diyecek. O teşekkürü ben ne yazık ki alamayacağım, çünkü bunlar olduğunda hayatta olmayacağımı biliyorum. O yüzden o teşekküre buradan bir cevap vermiş olayım. “Bir şey değil.”
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı