Hırsız sadece evinize girip en değerli eşyalarınızı çalmıyor! Sosyal medyada verdiğiniz pozdan, gittiğiniz mekânlara, sarf ettiğiniz sözlerinizden attığınız triplere kadar her şeyinizi çalıyorlar. Ben twitter’da nice vecizelerimi çaldırdım mesela! Kendinize ait sözlerin, düşüncelerin bir benzerini üreterek paylaşıldığını görünce, -daha doğrusu kendinize ait bir sözü bir başkası söylemişçesine paylaşıp, altında yazılmış yorumları da okudukça haliyle içiniz bir yanıyor ve; “İmdat hırsız var!” diye bağırmamak için kendinizi zor tutuyorsunuz!
Araştırmak, düşünmek, üretmek kimsenin işine gelmiyor, çünkü yorucu, zahmetli, masraflı! Hem ne gereği var ki ortada hazırı, yapılmışı varken! Bu hırsızlık meselesinin kendine seçtiğin rol modelle de bir ilgisi yok, o modeli bulduktan sonra bir bakıyorsunuz modelinin karsısında rol kesenler var! Buyurun onu da anlatayım…
Bu hırsızlığın boyutları o kadar ileri seviyede ki bazılarında hastalık seviyesinde… Örneğin diyorsunuz ki; “Benim hayat felsefem herkesle askeri müşterekte konuşabilmek; hiç olmazsa bir selamı verebilecek kadar da olsa birbiriyle iletişim içinde olmalı insan; fakat daha arkanızı döner dönmez şimdiye kadar kimseyle öyle bir iletişime geçmemiş olanlar sizden duyduğu şu kadarcık bir cümle üzerinden eyleme geçip, bir gurubun içinde yer alan herkesle sadece konuşuyor olmak için öyle paralamaya başlıyor ki kendini, tüm bu dediklerimi gerçekleştirebilmek için herkesi tek tek odasına davet edip kahve ikram ediyor! Kültürümüzde bir fincan kahvenin kırk yıllık hatrı barındırmasına olan ithafla, içmiş olmuş olmak için içilenin bu münasebetin bir ilişkisi yok!
Bir bakıma kendinize iyi bir iletişime vesile olduğunuz için teşekkür ediyorsunuz, fakat içinde samimiyet, iyi niyet, gerçeklik yoksa, bu da herkesle iletişim kurup kendin için “ay ne iyi insan” dedirmek uğruna sahtekarlığın başka bir türüne girmiyor mu? Neyse ki bu kadar sıradan insanlar hayatlarını yazdırmıyor diyeceğim, fakat zaten böyle sıradan insanlardan da hayatını yazdıracak bir şey çıkmıyor. Başarılı, karizmatik/sempatik, kendine, çevresine ve dünyaya faydalı bir insan olamak hekesin harcı mı sanıyorsunuz? Her ne kadar ülkemizde hayatını yazdıran insan sayısının azlığından yakınsam da madalyonun diğer yüzünü çevirdiğimde aslında bunu hak eden insan sayısının az olmasından dolayı, -bunun bir doğal sonucu olarak- biyografilerin yazılmadığını söylemek bir gerçeğin altını bu satırlarla çizmektir!
“Kaktüsümden Kopardığım Çiçekler” Nadir Bir Eser Oldu!
“Kaktüsümden Kopardığım Çiçekler” 2015 yılında yayımlandı. Bu esere yazdığım her cümlede sadece bana ait bir yaşanmışlık yok, bilip de yapmadığımız, geciktirdiğimiz, “bunu ben neden denemiyorum” ya da “bu şimdiye kadar neden aklıma gelmedi” diyebileceğiniz, hiç aklınıza gelmeyen ya da görseniz de meseleye öyle bakmadığınız birçok durumun, düşüncenin, farkına varmanın halleri içinde gizli. Bir kulaktan girip öteki kulaktan çıkan sözlerin bir zaman sonra kıymetlenmesş gibi yıllar sonra şaşortacak derecede rağbet göreceğine inanıyorum… Bazı eserler böyle oluyor nedense, içi boş, birileri tarafından finanse edilmiş ve bir an evvel satılıp paraya dönüştürülerek kağıt, yayınevi, editör parasının dağıtılması gereken kitaplara öyle reklamlar yapılıyor ki, vatandaş da bir şey zannedip alıyor bunları. Sonra bir bakıyor, içi boş… “Duvardaki takvimde tarihi gösteren rakamların yanına/altına yazılanları okusam da olurmuş!” diyor… İşte bunlar yüzünden aynı döneme basımı düşen nadir eserler kendini gösteremeden akıp gidiyor zamanın içinden…
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı

