
Her önüne gelen hayat yazmaya kalkıyor, sonra o hayatı öyle mahvedip okunmaz hale getiriyor ki hayatını yazdıran kişi biyografisini okuduğunda orada yazılanlara ilk önce kendi inanmıyor. İşte onlardan biri de merhum Sakıp Sabancı’dır. Hayatını dört kez kaleme aldırmış, dördünü de okuduğunda yazılanların kendisi olmadığını söylemiş ve en sonunda kalkmış otobiyografisini yazmıştır.

Ehli olmayan biri bir biyografiyi ticari kaygılarla kaleme almak istiyor ve buna önce kendini sonra da hayatını yazacağı kişiyi inandırıyor. Hayatının yazıldığını zanneden kişi onca maddi-manevi emek ve zaman kaybının ardından büyük bir hüsrana uğruyor, zaten böyle bir hayatı kaleme alamayacağını çok iyi bilen kişi ise sorumluluk kabul etmediği yerde işin içinden her türlü sıyrılıp çıkabiliyor. Ülkemizde ne yazık ki bunun örnekleri çok olduğu kadar, hayatını yazdırmaya karar vermiş bir türlü ortaya bir şey çıkmamış ya da evet ortada birtakım metinler var, fakat bu metinler bir araya geldiğinde bir biyografi kitabı etmeyecek yazı yığınlarından ibaret olunca, hayatını yazdırmaya karar vermiş kişi sonrasında bu işten vaz geçiyor. Çünkü sonuç; tüm heyecanlarını köreltmiş, mutsuz bir insan bırakıyor geriye…

Hayatınızı yazdırmaya karar vermek kadar onu kimin eline teslim ettiğiniz ve kime kaleme aldırdığınız konusu çok önemlidir. Her önünüze gelene ne hayatınızı ne de zamanını teslim etmeyiniz. Hayatınızı yazdırmak istiyorsanız önce yazılmış örnek eserler okuyunuz, ki ülkemizde “biyografi kitabı” denilebilecek eserlere örnek verilebilecek eser neredeyse yoktur. Bunu neden böyle söylediğimi çok iyi anlamanız için öncelikle sizlere Doğan Hızlan’ın “Bir Biyografi Yazarı Aranıyor” başlıklı yazısına ve “Aradığınız Biyografi Yazarı Benim” başlıklı yazıyı okumanızı tavsiye ederim.
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı