Ne Zamandır Kimseyle Konuşmuyorsun Sen!

İşte size okumanızı tavsiye edeceğim bir başucu kitabı, “Kaktüsümden Kopardığım Çiçekler”. 1874 adet vecize, besteli şiirler ve “kıssadan hisse” denilebilecek uzunlukta denemelerden oluştu. Çok sevgili hocam Suat Yeşiltepe’ye, 28 Haziran 2022’de -doğum gününden bir gün önce- Efes Antik Tiyatrosu’nun hemen kulise yakın giriş merdivenlerinde bir tane imzaladım. Suat Hocam’ı aklı başında herkesin tanıması lazım, özellikle de sanat camiasi, bunu evrensel boyutta söylüyorum… Kendisi 1982 yılında İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde göreve başlamış, o zamandan beri Devlet Opera ve Balesi’nde şimdiye kadar oynanan tüm bale eserlerinde ve tekrarlarında rol almıştır. 1989 -2014 yılında Ege Üniversitesi Türk Müziği Konservatuvarı’nda halen öğretim görevlisi olarak Bale ve Cimnastik, Artistik rol ve mimik dersleri vermektedir. İzmir Devlet Opera ve Balesi’nde oyunculuğun yanı sıra, Disiplin Kurulu ve Teknik Kurul Üyeliği görevlerini de üstlenmiş, 2003 yılından itibaren Bale Koordinatörü, 2010 yılından itibaren Devlet Opera ve Balesi Arşiv Kurucu ve Sorumlusu olarak sanatsal yaşamına devam etmektedir. Türkiye Cimnastik Federasyonunda Artistik ve Ritmik Cimnastik branşlarında ‘Teknik Kurul’, ‘Koreograf eğitmen’, ‘Eğitim kurulları Başkanı’ ve Uluslararası hakem olarak ve yarışma ve turnuvalarda, organizasyon kurullarında görev yapmıştır. Çeşitli dergi ve kitaplara dans ve sportif içerikli, yazı, makaleler ve bildiriler sunmuştur.

Tabii ki bu başlıkları açmaya kalktığınızda her biri bir başka kitap olur. Düşünün ki kültür, sanat ve spor bir sanatçının tüm hayatınızın ana enstrümanları olsun!.. Sanıyor musunuz ki herkes çalabilir bu enstrümanları… Çok farklı disiplinler, fakat birbirlerine kaynaklık eden ve birbirlerinin olmazsa olmazı. Sevgili Hocam Suat Yeşiltepe, çok büyük değerler katmıştır Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü’ne… Bunların her biri satır satır anlatılmayı bekler…

Sanat alanında yorumlamalarıma katkı sağlayacak iki şeyi öğrendim, biri resim öğretmenim Sevgili Ülker Aynalı Özemrah’tan modernizasyonun ne demek olduğunu, Sevgili Suat Hocam’dan da sahne sanatlarında fanteziyi. Bakınız sanat alanında iki önemli konudur modernizasyon ve fantezi, eğer bunları bilmiyorsanız sanatçı olamazsınız! Çünkü bunlar sanatın 5N1K’sıdır. Bunları bilmezseniz istediginiz kadar ter dökünüz, o yola hiç girememişsiniz demektir, bu kadar net söylüyorum. Sevgili Suat Hoca’nın zeybeklerle ilgili bir projesini yüreğim titreyerek hatırlarım öğrencilik yıllarımdan; dehşet bir kültür, sanat harmanıydı ve onu opera ve baleye de uyarlamaya çalışıyordu… Düşünebiliyor musunuz, kendi kültürümüzden, bizim yazıp çizip ortaya koyduğumuz, ignesinden ipliğine ne varsa bize ait olan… Devasa bir proje… Sizleri temin ederim, eğer o proje hayata geçmiş olsaydı benim diyen sanat yönetmeni, Suat Hoca’nın önünde eğilirdi. Her yüzyıla damgasını vuran bir “Aida” misali, tıpkı benim de naçizane olarak bastırdığım eserim her nasıl ki basıldığı halde basılamamışsa, nice oyunlar da düşünülmüşse de oynanamamıştır; anlatılmışsa da anlaşılamamış ya da anlaşılmak istenmemiştir… Ülkemizin kötü kaderidir bu ve sonuçlar içimizi hep yakmıştır. Yanan sadece bizim kimsenin neden attığını bilmediği küçücük yüreğimizden ibaret değildir, bizim yüreğimizle birlikte atmosfere katışacak olan nice cümleler, danslar, eserler, dil ve bu ülkenin geleceğiyle harmanlanıp her şeyi kökten değiştirebilecek olan sanata dair ne varsadır yok olandır giden… Orada uyuyan bir dev vardır, “Acaba uyandırabilir miyim?” dersin. Sen onu bir kişi sanırsın, o ise milyonlardır…

Sen Onu Bir Kişi Sanırsın O İse Milyonlardır: Suat Yeşiltepe

Şimdi bana kiminle sanat konuşursunuz? derseniz tabii ki de Sevgili Suat Hocam ve onun gibilerle derim; çünkü ben bu cümlenin kendini nereye taşıyacağını biliyorum, yoksa sanatı kiminle konuşacaksınız? “Haydi konuşalım!” diyelim, “Sizinle ne konuşacağız?” İşte o yüzden, 26 yıl sonra Sevgili büyük duayen, pek çok mutfağın aşçısı hocamla karşılaşınca inanın ağlayacaktım. Dedim ki kendime “Ne zamandır kimseyle konuşmuyorsun sen?” 

Bu yazıyı tam da burasından bırakıp gidecektim, herkes anladığını anlayacağı kadar anlasın diye, fakat içime sinmedi. Bu yazıyı “Ne zamandır kimseyle konuşmuyorsun sen!” cümlesiyle bırakıp gitsem sizler de anlardınız, burada bir şeyler eksik… Zaten ne konu kapandı ne de kelimeler bırakıyor beni… Sadece beni anlamanızı beklemiyorum, pek çok şeyi anlamanızı istiyorum bu yazıda, inatla… Kararlıyım, neden böyle düşündüğümü anlatmadan noktayı koymayacağım!..

Sevgili Hocam Suat Yeşiltepe bu sabah bana mesaj atmış; “yavaş yavaş bakıyorum kitabına ve notlar alıyorum” yazıyor. Şu inceliğe bakar mısınız? Bu eser 2015 yılında yayımlandığından bu yana birçok insana tarafımca hediye edildi ya da satın alanlarda da bir tane oldu, fakat biri de bana demedi ki, “Eserini okuyorum, yavaş yavaş bakıyorum ve notlar alıyorum!” Bir yazar için ne kadar önemli bir kan dolaşımıdır bu bilir misiniz, eserinin sindire sindire okunup üstüne notlar alınması! Bu kelimelerle şunu çok net söylüyorum, bu eser asıl bugün basıldı, yayımlandı ve en gerçekçi eleştiriyi Sevgili Suat Hocam ve onun gibiler bir eseri okuduktan sonra ancak cevabını bulabilecek!.. Hem o yorumlar öyle olacak ki; “Yok şunu söyleyeceğim, ama canı acır mı? Şevkini kırar mıyım? Ayıp mı ederim? Türünden hezeyan ve türlü kaygılar uyandıracak durumlara kendini düşürüp ikilemlere gelmeden; en anlaşılası en gerçekçi en net tarafıyla, bana söylenmesi gereken ne varsa her şeyiyle en katı, kati ve kâfi olanını alacağım… Fakat bu eser üzerinden kendimden örnek verirken, sizlere de neyi yapıp neyi yapmadığınızı, nasıl bir fukara tuketici ve akıllara ziyan insanlar olabildigimizin aynasını tutacağım…

Evet, nihayet ben 26 yıl sonra, sanat alanında nice ayakta alkışlanan sanatsal, sportif ve kültürel işlerin mutfağında enfes yemekler yapmış bir aşçıyla sıradan bir karşılaşma manasına gelmeyen bir buluşmayla, yedi yıldır gerçek manada okunmayı ve eleştirilmeyi bekleyen bir eserin miladi buluşmasını şu an yapmış olacağım! Peki ya sizler, biraz sonra bin bir emek, zahmet ve özveriyle hazırlanarak sahnelenmiş Notre Dane’in Kamburu’nu hangi göz, bakış ve nazarla izleyebileceksiniz? Ah Sevgili Hocam Suat Yeşiltepe, sizinle bu ülkede hâlâ düşlediğim gibi gerçekleşemeyen ve her sanat eserinin öncesinden, çalışma ve prova zamanlarından ve icrasıyla birlikte arkasından yapılması gereken sanat eleştiri ve yorumlamalarını yapmayı çok isterdim. İşte bu ülkemizde olmayan bir şeydir ve bu ülkede en çok da sizin gibilere ihtiyaç vardır! Sanat sadece icrada kalan değil, konuşularak cümlelerle de üretilmesi gereken, edebiyat alanına ciddiyetle kendini taşıyıp, oradan en seçkin üslûbunu kazanabilmelidir. Bir eserin başrolünü üstlenen dansçısından en altta, işin mutfağında, tüm katmanlarında çalışan emekçilerine kadar, bir eser hakkında söylenebilecek sözler vardır ve bunlar çok değerlidir. Kostümcü, dekorcu, ışıkçı, makyöz ve niceleri, o eseri nasıl yorumlar ne düşünür? Orkestra şefi ve elinde tefiyle, sahnede kendisi gibi elinde tef dans eden balerinin her bir adımıyla senkronize olan ritim sazcı sanır mısınız ki durduğu yerde durmaktadır? Dansçının sahnedeki her bir adımında kalbi kalibresini inkâr ederken belki de izlediğiniz dansçı değil, ritim sazcının ta kendisidir? Eğer bir yerde sanat adına bir değer varsa orada duyacaklarınıza izledikleriniz kadar değer vermek gerekir ve bir eser oynanıp alkışlandığıyla kalmamalıdır; yoksa onca çaba bir avucun içinde kalır. Onca emek bir gecede perdelerin kapanması ve ışıkların sönmesiyle kar gibi erir; bir eser yine o ezeli bekleyişin içinde onu kaleme alanın adı yazılı bir kitapta kapağının yeniden açılacağı güne kadar içinde barındırdığı tüm repliklerine esir olur; bir sanatçı ne kadar çılgınlar gibi alkışlansa da büründüğü her rol ruhunun içine gizli bir demir atmıştır; dalıp gittikçe uzaklarına her bir rolüyle buluşur; onlarla hasret giderir; hesaplaşır; kahırlanır; sessizliğine gömülür… Orada çok büyük girdaplar yaşar…

Yazacak o kadar çok şey var ki, fakat bunların hiçbiri laf olsun diye değildir. Yine de bunları yazarken aklımda beni etkileyen bir sahne kaldı, hep o resim varken yazdım. Efes Antik Tiyatrosu’nun kulis kapısında Sevgili Hocam Suat Yeşiltepe ile henüz yeni hasret gidermişken, az sonra Notre Dame’in Kamburu oyununda Rahip Frollo’yu oynayan Balet Sevgili H. Altan Kılınç rahip kıyafetleri içerisinde hemen yanımızda belirdi. Sanatçıların ruh halleri, bana doğum sancılarını hatırlatır. Sonra Sevgili Altan Kılınç, Suat Hocam’a bir şey söyledi, o da ona bir şey dedi, bunları aklımda tutamadım… Sonra kulise gitti ve gözden kayboldu, galiba biraz dolaşacağını söylemişti. Hocamla konuşurken bir taraftan da Efes’e bakarak gözlerimi doyurmaya çalışıyordum, fakat rahibin ne yapacağını da merak etmiştim. İşte o rahip kıyafetleri içerisindeki uzun boylu endamlı adam, merdivenlerden aşağıya inmiş, 5. Uluslararası Efes Opera ve Bale Festivali afişinin altında fotoğraf çektirmek için poz veriyordu. Ne kadar haklı bir çekim, fakat sadece bir fotoğraf çektirmekten ibaret kalmayacak bir çekim. Tam o sırada sanki her yer tutulmuştu! ‘İşte’, dedim ‘şu an artık bir kilit taşıdır’. Su kemerlerinin ya da her kemerli yapının tam ortasındaki taş olma görevi verilir birine; ben her sanatsal etkinliğe gittiğimde onu ararım; fakat eğer oyunun Quasimodo rolündeki Sertan Yetkinoglu’nu, Esmeralda rolündek Burcu Olguner’i, Şair Gringoire rolündeki Çağın H. Özideş’i, Yüzbaşı Pohubelus rolündeki A. Doruk Demirdirek’i, Fleur De Lyns rolündeki Çisil Bozcada’yı, Clopin rolündeki Selahattin Erkan’ı tanımış olsaydım, onları ve ruh hallerini de bir geçit buradan yol yol sizlere anlatırdım. Dediğim gibi sanatın hangi alanı olursa olsun yazılmalıdır, eğer bu gösteri sanatlarıysa daha çok yazılmalıdır. Peki ya dansçı? Bir dansçının yazması ne kadar önemlidir bilir misiniz? Bu sadece bir dansçının kendisi için değil, bulunduğu sanat camiasındaki ve onu korumaya alan çatıdaki sanatsal envanteri de önüne katıp bulunduğu sokak, caddeden, şehri aşıp, oradan ülkeye ve dünyaya açılabilen bir kapı görevi görebilmelidir. Bir dansçı tıpkı kaptanın seyir defteri gibi, tüm o adımlarını fondüden, point’e, point’ten piruet’e ve dansa atacağı nice makaslarıyla kendi cetveliyle ölçüp biçtiği, kumaşına istediğini kalıbı çıkartabilecek bir özgürlüğü yaşayabilmelidir ki, sanat dediğimiz beşeri gelişimin ana okulu kapılarını halka açabilsin… Bir dansçının seyir defteri, peşinden gelecek olan nice dansçının patika yollarına taşlarını dizerken, onu geniş caddeler ve gök yüzü gibi sonsuz ummanlarla buluştursun…

Bir ülke düşünün ki sanatçısını tanımıyor, hiç tatmadığı sanat alanları var; ve sizin onca emeğinizi umursamayan milyonlar, milyonlar milyonlar ve onları da önüme katmış, kafamda milyonlarca kelime dönüp dururken; bir de ne göreyim, Efes Antik Kenti’nin gerçek sahipleri olan Efesliler 8500 yıl önceki halleriyle çıkıp geliverdiler!.. Rahip Frollo rolündeki rahip kıyafetli Balet Altan Kılınç’ın koluna girip onu yavaşça merdivenlerden indirmeye başladılar; ve şimdi hepsi o devasa afişin önündeler. Biri nasıl poz vermesi gerektiğini gösteriyor, birçok küçük Efesli çocuk hemen rahibin eteklerine sıralanmış, yakın olanlar ona dokunmuş, bir anda rahibin yanında devasa bir kalabalık oluşuyor… Hayret binlerce Efesli nasıl oluyor da minicik bir kadraja sığabiliyor? Şef bir anda göz göze geliyor orkestrayla… Ortada bir yatak, biraz uzaktan Efes’in ışıklandırılmış mermer caddeli liman yolu gözünüzü gönlünüzü alıyor. Bin bir kılığa giren atmosfere bulaşmış ruhunuz “ne zamandır kimseyle konuşmuyorsun” diyen kalbine sesleniyor; hey uyanın derin uykularınızdan artık, değiştirin ve siz dönüştürün zamanı, bak, bu gece Efes’te büyük bir ziyafet var, tüm şehir dans ediyor.

Silvan Güneş
Biyografi Yazarı 

Yorum bırakın