



Kanımca enstrümanların içinde en zor olanları nefesli çalgılardır. Nefesli çalgıları; telli, yaylı, vurmalı çalgılarla karşılaştırdığınızda, üfleyerek çalındığı için bu aileyi, en çok performans harcanan çalgı grubu olarak görüyorum. Hangi enstrüman olursa olsun, sağ, sol el ve parmaklar işin içine girerken, üflemeli çalgılarda buna ek olarak bir de siz bütün o varlığınızla, bedeninizle, iç organlarınızla inanılmaz bir zorun içine giriyorsunuz. Diğer gruptaki enstrümanlar, çaldıkları esere tonu çok rahat bir şekilde el ve parmaklarının marifetiyle verirken, üflemeli çalgılar buna ek olarak dudak, ağız çanağı, iki dil, yutak, nefes borusu, ciğerler ve diyaframlar; yani ruhunuzun yanında canınızla, kanınızla kendinizi tüm vartığınızla tıpkı o enstrüman gibi ortaya koyuyorsunuz!
Diğer enstrümanları çalanlar bir konser boyunca bir sandalyeye oturarak sanatlarını rahat rahat icra ederken, nefesli çalgılar için uzun saatler oturarak çalmak her bakımdan zor; fiziksel bir efor da gerektiren bir sağlık konusu ayrıca… Çünkü bu şekilde uzun bir süre bir eseri -genellikle- hiç kesintisiz çalarsanız, iç organlarınıza o rahat ortamı yaratmadığınız takdirde, sağlığınız bozulabilir. O yüzden, nefesli çalgı sanatçıları dikkat ederseniz konser boyunca hep ayaktadırlar; ve zaten o konserler bizlerin seyirci olarak oturduğumuz koltuklarda keyifle iki saatte izleyip, beğenimizi göstermek için sarf ettiğimiz o alkışlarımızın ve en şık kelimelerimizin kifayetsizliğiyle; ne bir ölçüsüdür ne de bilmediğimiz fedakârlıkları karşılayacak yeterliliktedir. Bir de nefesli çalgı gruplarının aylarını verdikleri konser hazırlıklarını geçtim, konser öncesi prova çalışmalarının ne kadar büyük bir emek, performans, sağlık sorunu olduğunu biliyor musunuz?
Sevgili Rebabi Mehmet Refik Kaya’nın erkek kardeşi, oğlu Celil Refik Kaya’nın amcası olan çok taktir ettiğim neyzen sanatçımız Sevgili Ahmet Kaya’ya bir arkadaşı aynen şöyle yazmış;
“Dediler sen bir neyzenmişsin.
Neyinle gizemli yolculuklara çıkarmışsın
Canının derinlerinden bir nefes alırmışsın
Diğer yanda kusursuzluğun sedası olup çıkarmışsın.
Sorduk, ‘neyzen ne yapar?’
‘Ney çalar’ dediler.
‘Yalan, külliyen yalan!’ dedik
Neyi çalan neyzen değildir.
Asıl Neyzeni çalan,
öz nefesinden mükemmellik olup çıkan
neyin sesidir; gerçekte neyzeni çalan.”










Şu canım dizelere bakar mısınız? İnsan hakikaten bu satırların içinde dolaşırken beyni dumura uğruyor. Sevgili Neyzen Ahmet Kaya’yı da bir gün sizlerle buluşturacağım. Fakat bu insanlar öyle debi derya ki, hemen bir günde kaleme alınabilecek insanlar değil ki bunlar? Hangi özelliğini yazacaksınız? Boş bir sayfanın önüne oturun da bir göreyim, aklınız karışıyor! Kaleminiz hangi yöne gideceğini şaşırıyor. Belki de o kadar önemli işler yapmış nice insan bu yüzden kaleme alınamıyor ve bu canım hayatları yazmak böyle böyle ertelendikçe günler geçiyor ve işte o geçen günler bizlerden bir gün hesap soracak. Yukarıdaki yazıyı 14 Aralık 2020’de kaleme almışım. İşte buradan pay biçin ve siz de benden hesap sorun…
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı