Rebabi Mehmet Refik Kaya İle Kadim Tarih Canlandı

Rebabi Mehmet Refik Kaya, kendisini size nasıl takdim edeceğimi ve nereden başlayacağımı gerçekten bilemiyorum. Çünkü sanatçı, dünyanın müzik tarihi alanında en eski ve en içli çalgısı rebap gibi bir sazı, sadece hayatı boyunca araştırıp, geliştirmekle kalmamış, onunla bir teknede öyle yoğrulmuş, nimbuslar gibi öyle yüklenmiş ve ruhunu ona öyle bir kaptırmış ki, insan ancak bunun ne olduğunu onu dinlediğinde kendince anlayabiliyor. Yanılmıyorsam yıl 2004 ya da 2005 yılıydı. Hürriyet Gazetesi’nin kelebek ekinde rastlamıştım Sevgili sanatçımız rebabi Mehmet Refik Kaya’ya. Sadece sanatçıyı değil, rebap gibi tarihe ışık tutan, -bana göre- en çok konuşulması, anlatılması ve icralarının dinlenilmesi gereken bir sazı da yeni tanıyordum. Samimiyetle söylemek gerekirse bir konservatuvar mezunu olarak çok utanmıştım bu durumdan. Rebap olduğunu duymuş olmasam benim için görüntü itibariyle olsa olsa kabak kemaneydi, fakat bir farkla, birinin adı üstünde gövdesi kabaktan, rebabınki ise hindistan cevizindendi. Nasıl olurdu da tarihe böylesine tanıklık etmiş, varlığıyla biz insanlara en büyük bir miras olarak görmemiz ve değer vermemiz gereken o kadim ses bizlere tanıtılmamıştı? Peki bunda bizim suçumuz yok muydu? Yoksa üniversitedeki eğitimim ve seçtiğim alan nedeniyle bu kadim çalgıyla o yüzden mi yollarımız kesişmemiş, ismen dahi olsa aklımda kalmamıştı? Yanı sıra sesini duymayıp, ruhunu anlamadıktan sonra, bir enstrümanın görüntü itibariyle adını doğru bilsek dahi ne anlam ifade edebilirdi ki?.. Fakat o gazetede Mehmet Refik Kaya’nın rebabı insanlara tanıtmak için verdiği emeği, çabayı, mücadeleyi defalarca okudukça açık söylemek gerekirse kendisini her bakımdan ne kadar yalnız bıraktığımızı, meselenin sadece bununla kalmadığını; rebap gibi bir sazı yaşatmak ve tarihi misyonunun hakkını vermek için mesuliyeti, sorumluluğu yüreğinde duyan ve ruhuyla onunla bütünleşen kahraman bir sanatçı tanıdım. Neden kahramandı? Çünkü isteseydi kendine başka bir enstrüman da seçebilirdi. Hem de orkestralarda sizin için hangi enstrüman olmazsa olmazsa onlardan birini ve belki de bugün en popüler konserleri veriyor olabilirdi!. Fakat meselenin hiçbiri bu ve bu türden üretebileceğimiz başka seçeneklerde olmadığı gibi sanatçı rebaba öyle bir sarıldı, onu öyle bir dinledi ve onu öyle bir anlayıp bütünleşti ki, nice konserlerde nice eserleri onunla icra ederken, rebabın yaşamasını, tanınmasını ve o kadim sesin kendisi gibi ruhumuza işlemesini sağladıkça; bir hindistan cevizi kabuğuna bir sap takıp ona gerdiği tellere nice eller, dokundukça yaylandı; nice kalpler her nefesler yüreğine işledikçe nice ruhlar hapsoldu ve bir ses devinip kilometreleri sıfırladıkça onu tutup huzur bulmuş nice tarih canlandı… işte ben, milyonlarca insanın hayatında rebapın hiçbir yerinin olmadığı için talep de görmemesine rağmen, ona sıkı sıkı sarılıp bu eşsiz çalgıyı yaşatmak için ömrünü ona adamış ve bunun tarihi sorumluluğunu omuzlarında taşıyan bir kahraman sanatçı gördüm ve o büyük sanatçıyı sizlerin de tanıması ve rebap denilen o kadim çalgıyı dinleyerek kulaklarınızı geçmişin sesiyle buluşturmak için belki de bu yazının bir fırsat olduğunu düşündüm ve böylesi bir cümleler silsileyle sizleri bir yolculuğa çıkartmak istedim… Hem de aynı dünyada birbirimize defaatle yabancılık duyduğumuz ve o özel ruh bütünlüğünden kopmuş milyonlar olarak bir türlü samimiyetsizliğimizi çeşitli iletişim kanallarına rağmen gideremediğimiz gerçeğini göz ardı ederek…

Mehmer Refik Kaya, rebabı sadece çok iyi çalmaya çalışan bir sanatçı değil, aynı zamanda onunla ilgi geçmişin peşine düşmüş, iğneyle kuyu kazar gibi bir arkeologmisali rebap’ın günümüze kadar gelişini, düştüğü yolları, hangi zamanda, mekanda hangi durakta bir soluk alıp kulakları şenlendirip ruhları demlendirdiğini bilimsel verilerle ortaya koymanın kaygısıyla ömrünü vakfetmiş… Yani sanatçı, rebapın tellerine her dokunduğunda sadece ruhunu kaptırmakla kalmamış; onunla yoğrulmuş, onunla yüklenmiş ve onunla adeta yağmış… Hâl böyle olunca, rebap deyince ayrı bir nimbuslar gibi doluyor ve öğrenmek için meraklanıp hissetmek istiyor insan. İstanbul Teknik Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Türk Sanat Müziği Ana Sanat Dalı’ndaki tezini, “Dünden Bugüne Rebap ve Yeniden Ele Alınması” başlığıyla böylesi bir emek, kaygılar ve zamanı aydınlatmak adına veriyor.

Mehmet Refik Kaya “Ruhnüvaz” Aslı CD Çalışması İle Oğlu Gitarist Celil Refik Kaya ile Birlikte Ruhumuza Dokunuyor

Rebabi Mehmet Refik KAYA

Gitarist Celil Refik KAYA

Rebabi Mehmet Refik Kaya, “ruhnüvaz” adlı müzik albümünü 2005 yılında Kalan müzikle piyasaya sürdü. CD’nin adı ayrı bir güzel, içindeki eserler ayrı bir güzel. Öyle ki halen başucu CD’lerimdendir ve aracımdan hiç eksik etmediğim gibi, aracımı yıkamaya verdiğimde yanlşlıkla temizlik yapılırken kaybolacak diye ödüm kıpar. Çünkü benim için önemli bir değeri var, Sanatçı mehmet Refik kaya bu CD’yi bana özel olarak postalayarak hediye etti. Hal böyle olunca, gözüm gibi koruyorum onu ve insanı geçmişle köprülerini yeniden inşaa eden tılsımlı bir sesi var. Daha başkabir güzelliği ise kendisi gibi sanatçı oğlu gitarist Refik kaya’nın da bu CD’de babasına gitarıyla eşlik edip dünyaya ve insanlığa baba-oğul güzel bir eser bırakmış olmalası.

Yüzyılımıza bırakılacak en eşsiz çalgı metotlarından bir tanesi “Refik-i Rebap Metodu.

Mehmet Refik Kaya Kimdir?

1957 yılında İstanbul un Üsküdar semtinde doğdu. Mimar Sinan Üniversitesi G.S.F. Heykel bölümü mezunu olan M.Refik Kaya İ.T.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsünde Yüksek Lisans.’’Dünden Bugüne Rebab Ve Yeniden Ele Alınması’’ adlı teziyle doktorasını tamamladı. Çocukluğundan beri içinde olduğu müzik yaşamını, çeşitli topluluklarda değişik enstrümanlar çalarak yurt içinde ve dışında sürdürdü. Kemençe sanatcısı İhsan Özgen’in kurmuş olduğu “Anatolia Topluluğu”nda yer aldı ve tüm albümlerinde farklı enstrümanlar çalarak müzik dünyasına enteresan imzalar attı. İstanbul Müzik Festivali gibi yurt içi ve dışında önemli müzik festivallerinde çaldı. 1985 yılından itibaren çalışmalarını rebab üzerinde yoğunlaştıran sanatçı, unutulmaya yüz tutmuş, az sayıdaki icracıları ile kısıtlı bir repertuar içinde kalmış bu çalgıyı geliştirerek’’ Refik-i Rebab’’adıyla yeniden tanımladı. Çalgının icra tekniğini geliştirdi ve Refik-i Rebap’la; doğu ve batı müziğinin hemen hemen her formdaki eserini yorumlayarak konserler verdi.1989 yılında çağ plaktan 2 tasavvuf müziği albümü, Kent plaktan da enstrümanların çoğunu kendisinin çaldığı III. Selim’in “Suzidilara Ayini”ni yayınlandı. Kendi kurmuş olduğu “Sufi Müzik Topluluğu” ile dünyanın birçok ülkesinde 500’ün üzerinde konser verdi.1990 yılında İspanya’nın Murcia kentinde yaptığı konser, “Musica Sufi” adlı albüm olarak çıkarıldı. Sanatçı 1994 yılında katıldığı Kültür ve Turizm Bakanlığı İ.T.T.M.Topluluğunda Rebab sanatçısı olarak uzun yillar görev yaptı. 2005 yılında Kalan Plaktan çıkardığı “Ruhnüvaz” (Ruha dokunmak) adlı solo albümüyle gerçekten de öyle bir ruha dokundu ki, bu çalgıyı geniş kitlelere sevdirdi; Yurt içi ve dışından övgüler aldı. “Ulus Müzik”ten çıkan “Subh-u Seher” adlı ikinci solo albümünde Kantemiroğlu ve Ali Ufki ye ait eserleri yorumladı. Besteci ve piynist Tuluyhan Uğurlu’nun “Senfoni Türk” adlı yapıtında Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası eşliğinde solist olarak çaldı. 2011 yılında İ.Mirzayev’in kendisi için yazdığı rebab konçertosunu Tekfen Flarmoni Orkesrtası eşliğinde çalarak İstanbul’da dünya premierini yaptı. TRT ve Samanyolu TV, sanatcının yaşamını ve rebab icrasını ele alan belgeseller yaptı. Mehmet Refik Kaya, bir gün “Rebap-ı Refik” adını verdiği sazını çaldırdı ve buna o kadar çok üzüldü ki, öğrendiğimde ben de çok üzüldüm. Çünkü o rebap kendi elleriyle yapıp ruh verdiği bir çalgısıydı. Her ne kadar başka rebaplarla sanatını icra etse de hiçbiri Rebap-ı Refik’in yerini tutmadı.

Mehmet Refik KAYA’nın Kendisi Gibi Sanatçı Kardeşi Neyzen Ahmet KAYA

Mehmet Refik Kaya’nın kendisi gibi sanatçı kardeşi Neyzen Ahmet Kaya ve kendi gittikleri yolda yetiştirdikleri Gitarist Celil Refik Kaya’yı anlat anlat bitmez. Bu sayfada yeri geldikçe hepsini tek tek anlatacağım, fakat geçtiğimiz günlerde Neyzen Ahmet Kaya, ağabeysinin bir türlü içine sindiremediği bu hırsızlık olayı ve kaybına belki de merhem olsun diye kendisine bir rebap yapmış. İşte bu yazının o en can alıcı kısmını satırların aşağısına doğru indiğinizde bulacaksınız. Sadece sanatlarıyla değil, hobileriyle de çok zengin bir sanatçı damarına rastladığım için ben de şakınım açıkcası. Ahmet Kaya, İ.T.Ü Türk Mûsıkîsi Devlet Konservatuarı Müzik
Teknolojileri bölümünde öğretim görevliliğini, aynı zamanda kendisine ait çalgı yapım atölyesinde sanat çalışmalarını sürdürüyor. fakat bu kadarcık değil tabii ki, Ahmet Neyzen, Hoca, çalgı yapımcı bir zenaatkar olduğu kadar dalgıç, kros bisikletçici, doğa hayranı; kendisinde bir kaç Ahmet Kaya daha var anlayacağınız. Şimdi bu sayfada kendisini de yazmaya kalksam bu sayfa bir tanırım yazısı olmaktan çıkacak ve Kaya ailesinin kökleriyle birlikte kaleme aldığım bir biyografi kitabı haline dönüşecek… O yüzden sizlere şimdilik tadımlık bir Ahmet Kaya’yı anlatıyorum ve yazarken ne diyorum biliyor musunuz, biz Türk milletine sosyal medyayı adeta gasp etmiş iki şarkı türküyle karşımıza çıkmış bir avuç insanları sanatçı diye yutturup, asıl sanatçılardan mahrum eden sosyal medya anlayışımız ve medya aleminin patronları, yapımcıları utansın,…

Sanatçı ve zenaatçi bir kardeşin sanatçı ve zenaatçi kardeşine yaptığı jeste bakınız. Halbuki Sayın Kaya rebabını kendisi yapmıştı ve o rebap, tüm geliştirilmiş haliyle yüzyılımızın anlayışına göre yapılmış ilk örnekti.  Ve onu Sevgili Kaya’dan kopartan kişi bunun maddi ve manevi değerini çok iyi biliyordu. Öyle ki 2005 yılında bir yaz günü Hürriyet gazetesinin kelebek ekinde Sayın Kaya ile rebap üzerine yapılan röportajı okuyup, daha onun sesini dahi duymadığım halde bu çalgının merakına düşmüş, sosyal medyadan Sayın Kaya’nın tüm yayımlanmış eserlerini dinlemiş, bu sese aşık olmuş ve kardeşi Neyzen Ahmet Kaya’nın da ifade ettiği gibi o “Ataruh” adeta benim de içime girmiş, Sevgili Kaya ile tanışmış, bilgisi, görgüsü ve sohbetiyle beni hiç tatmadığım başka dünyalara götüren ve “kültürel zenginlik” kelimesini, kelimeden çıkartıp, onu sanatıyla icra eden bu özel sanatçımızı herkesin tanımasını dilemiş; ve Rebabi Mehmet Kaya’ya ve onun Sevgili Rebab-ı Refik’i bana 6 KASIM 2004 tarihinde şu dizeleri yazdırtmıştım; 

REBAP

çok ırak yollardan geldin huzura ey rebap-ı müşkül
ne derin izler varken sende, ne sisli hayallerle kaldın karanlıkta
neydi bu sükunet, neydi bu kimsesiz bekleyiş
yoksa sende yeniden dirilişin keyfini mi sürmek istedin
yoksa insanın ruhuna dokunan sesini emanetin,
adını Mehmet bildiğim ve kendine Refik seçtiğin üstadın ellerinde
kaya gibi dimdik durmak mıydı…
hoş bu emaneti ellerimizle verdik Ortaçağda Avrupa’ya
çıksa çıksa ondan çıkan keman kadar olurdu
viyola olurdu, viyolonsel olurdu.
arp olurdu ama bence bu ses için garp da harp olurdu.
bir duydum seni işledi içime o tok sesin
bir duydum atalarım canlandı fonemlerinde
kulaklarım ‘dur’ dedi çağın bana anlatmaya çalıştığı müziğine
‘bekle’ dedi sen daha hiçbir şey bilmiyorsun
ruha öyle girilmez, böyle dokunulur bilmiyor musun

REBAP

Çalsın sazlar, çalsın rebaplar

İnlesin yer, gök ve deniz

Çıldırsın bildiği bütün rebaplar…

Rebabi Mehmet Refik Kaya, 2009 yılında 27 yıl önce yüksek lisans tezi olan ”Hüseyin Fahreddin Dede” adlı eserini Kitabevi yayıncılık tarafından bastırarak kendi alanında önemli bir kültür hizmetinde bulundu, fakat kimbilir, rebabı çalımış bir sanatçı, bu acısını kimbilir kaç eseri de kaleme alsa, en iyi üretimi içinde de olsa, bu yokluk bir insanın acısını nasıl dinletebilirdi ki? İşte yıllar böyle geçip giderken, sevgili ağabeyi Neyzen Ahmet Kaya’nın aynı zamanda iyi bir çalgı yapımcı olması ve ağabeyi Refik Kaya’ya süpriz bir rebap yapıp hediye etmesi, sanırım bu birbirindne heyecanlı yazımın en can alıcı noktası, en ruha dokunan başka bir haberi oldu öyle değil mi? 5 Kasım 2019 facebook hesabından aynen şöyle yazmış ve aşağıda, kendi elcegizleriyle yaptığı rebabı hediye etmiştir; “Rebābi M. Refik Kaya Üstādımız için yaptığımız 4 Nolu Ataruh çalgımız bitti evelâllah. Kıymetli Ağbeyimin, sağlıklı günlerde icrā etmesi dileklerimle.”

Neyzen Ahmet Kaya’nın kendi elleriyle yaptığı rebap…. Bin ömür yaşasın, nice parmaklar çalsın, nice pas tutmuş kulaklar işitsin isterim… Bizler göremesek de bin yaşasın…
Rebabi Mehmet Refik Kaya, Ruhnüvaz konserleri adı altında, Geleneksel Türk Müziği ile Çeşitli Dünya Müziklerini sentezleyip izleyenlerine sunmaya devam etmektedir. Sonraki yazılarımda sanatçının sevgili ağabeyi Neyzen Ahmet Kaya’yı ve oğlu Gitarist Celil Refik Kaya’yı sizlerle buluşturacağım. Kendisine ve sanatçı ailesine başarılar diliyorum.

Rebabi Mehmet Refik Kaya, oğlu Gitarist Celil Refik Kaya ve kardeşi Ahmet Kaya. Ne kadar güzel bir fotoğraf. Ve bu üç sanatçı sadece isimlerinin başına yazdığım çalgıları çalıyor olsalar iyi, onlar tam bir virtüöz, üflemeli, yaylı, vurmalı, telli, tuşlu, her türlü çalgının üstadı onlar… Topluma iyi örnek olan, üreten, gerçek sanatçı onlar… Bu eşsiz sanatçılarımızı ve Kaya ailesini tanıyın istedim.

Silvan GÜNEŞ

Biyografi Yazarı

Yorum bırakın