Beni Ayarlanmış Bir Saat Gibi Kendine Kurmaya Ne Hakkın Var?

Kelebek-banner-1764x700Artık hayatımdaki insanları çok daha çabuk silmeye başladım, oysa yaş ilerledikçe daha müsamahalı olmalıydım değil mi?

Artık bekletenleri affedemiyorum. Çünkü beklemeye tahammülüm yok. Hem ne hakkın var ki bekletmeye? Zamanımı bir hırsız gibi çalmaya? Sanki beklemenin sonunda mutlu olacakmışım gibi, beni ayarlanmış bir saat gibi kendine kurmaya ne hakkın var? Bir bekletilmenin dahi altını deşelediğinizde neler çıkmıyor gün yüzüne? Gerçekler yüzünüze bir bir vurdukça, geçmişin çıkınını açıp bakıyorsunuz, meğer çeyiz gibi sakladığınız anıların içine sıkıştırılmış ne muskalar, üfürükler, kötü nazarlar varmış! Ve insan neden sonra bir durup anlarmış gerçekleri; meğer bu fırtına gibi geçen hayatın matematiği yapılırken ne kadar da safmış, senin bildiğin hayat!..

Duygu yoksunu, incelikten habersiz, hayata karşı açlığını doyuramayacak o sefil nefsinle, bir de üstüne dünyayı kendi etrafında dönüyor edalarının şımarıklığına bakınca, “Bu nasıl bir özgüvendir? diye kendine sormadan edemiyor insan.  Unutma ki sen de herkes gibi etten tırnaktansın! Eşya dahi asırlarca yaşıyorken şu manasını çözemediğin yeryüzünde, bin yıllar sonra mezarını kazsalar, kemiğinden başka bir şey gelmeyecekken ele, nedir bu insana karşı kayıtsızlık, kendini beğenmişlik, aptalça prens/prenses olma halüsinasyonu?

Nedense son zamanlarda bilakis insanları hayatımdan çıkartıkça mutlu oluyorum. Meğer ne çok yük bindiriyorlarmış omuzlarıma. İndirdikçe, hafifliyorum… Meğer aldığım her nefesin, her adımın, her yaptığımın hesabını sorar gibi bakıyorlarmış bana? Sanki dünyanın otoritesi kendileriymiş gibi her bir manzaranın, geçmişin, geleceğin, olabilirliğin, haklının, seçkin olanın kararını/seçimini verecek terazi/öncelik kendilerininmişçesine… Ve tüm bunları yapmaya yeltenirken sanırsınız Olimpos’un tepesinde oturan Zeus sana lütfediyor!.. Oh, ne iyi ki ağaçtan düşüp uyanan ben olmuşum! Ah o kafamı, iyi ki de taşa vurmuşum! Yoksa kimbilir şu kısacık ömrümü daha ne kadar gasp edecek, beni kendinize, farkında olmadığım bir hapse mahkum edecekmişsiniz!…

Eğer sıkıyorsa, yoruyorsa, durmadan hayatını didikliyorsa, seni eleştirirken seni uzaktan uzağa bir baykuş gibi takip ederken, başarıların yüzünden kederinden her salise ölüyorsa, SİL GİTSİN… İnanın nazarının verdiği ağırlık bir düştü mü ayağınıza, örümcek ağları bir takıldı mı kanadınıza, bu görüntüde zararsız ama niyeti bıtraklı insanların nazarı yürütmez, anca acıtır, kanatır, henüz filizken açamadan soldurur sizi. Bırakın bir kişi daha eksik olsun hayatınızdan. Bırakın yeni tanıdıklarınız dahi kelebek kadar kalsın hayatınızda… Hem hayat sadeleşmiş haliyle çok daha anlamlı. Ve zamanlar, onun için feda etmeye değenler için harcanmalı…

Silvan Güneş
Biyografi Yazarı

2 comments

Yorum bırakın