Biyografiler, Sosyolojik Doktorluk Yapar..

1sBiyografiler, bir insanın sadece hayatını kaleme almak değildir… Biyografiler, bu topluma verilebilecek en değerli miraslardır. Hepimiz, hayatımız boyunca yaptığımız pek çok yanlış tavır ve tutumların, bize kestiği ağır faturaları öderiz. Ve o yüzden, o faturaların altından kalkamayan milyonlar vardır…

Biyografiler üzerinden ele alınan konular güzel işlenirse, bireye, topluma tahmininizin de üstünde hesap verirken, davranış, tutum ve yalnız olmadığını hissettirecek dostlar da kazandırmış olursunuz. Çünkü ben, kaleme aldığım “Bir Anadolu Efsanesi Şefik Çerçioğlu” ve “Her Hayat Bir Mirastır Berat Cömertoğlu” adlı eserleri okuyanların geri bildirimlerinden, bunlara fazlasıyla şahit oldum. Özellikle yaşı ellinin üstünde olanlar, hayatını kaleme aldığım her iki insanın eserinde dile getirdiğim bir takım olayların, kendi yaşamlarıyla çok yerde kesiştiğini ve -belki de- onlar gibi mücadeleci olamadıkları -ya da verdikleri mücadelenin doğru zaman, zemin ve insan desteğini bulamadığı-  için, daha çok, seçtikleri yöntemin ya da tavrın ne kadar yanlış olduğunu, kaleme alınmış bu hayatları okuduktan sonra, bunu şimdi daha iyi anladıklarını yıllar sonra söyleyebiliyorlarsa, “Bu eserlerin ikisi de, benim için amacına hizmet etmiştir demektir…

533674_10151578459976063_489266753_nElbette, biyografiler her kesimden insan için başka gözle, manada ve anlamda değerlendirileceğinden, herkesin bakış açısı da birbiriyle örtüşemeyebilir. Tıpkı, hepimizin damak zevki farklı olduğu gibi… Hayatınızda ilk defa, fazlasıyla ciddi bir kitap okuduğunuz için sürekli alışılagelmiş okuma çizgisinin dışına çıkarsınız, hayatınızda ilk defa okumaya kalktığınız bir biyografik eser, daha önce okuduğunuz o pembe diziler gibi olmayacaktır, ama mutlaka size pek çok alanda bilgi verecek, öğretecek, beraberinde genel kültürünüzü de artıracaktır…

Bunların hepsini göze almış bir yazar/öğrenci olarak, “bir insanın hayatını yazdırmanın, anıları kaleme almanın da ötesinde bir sosyal sorumluluk” olduğunu söylerken, bu cümleyi hiç de tesadüfen kurmadığımı, bu yolda geri dönüşümler geldikçe, şaşırmadığımı söylemek isterim… Çünkü, çok iyi biliyorum, bu alanda şimdiye kadar kaleme alınan ve içinde sadece anılara yer verilen kitaplar okuyucuyu çok enterese etmediği gibi, bu hayatlar onlara enteresan da gelmiyor… Bunları; -fikrini aldığım insanlar üzerinden söylüyorum-, çünkü okur, daha çok siyaset adamlarının, sanatçıların ve maddi zenginliğe ulaşmış kişilerin hayatını yazdırdıklarından, o şahsen tanıdıkları insanların hayatlarını okumuşlar ve ne yazık ki okuduklarının içlerinde beğendikleri çok zor olmuştur… Çünkü kitaplar sıkıcıdır, kitap kahramanları hep övülüp alkışlanacak işler yapmışlardır ve nedense eksiklerinden, hatalarından hatta iflaslarından bahsetmezler. Kaleme alan kişi genellikle -yine tanınmış- bir köşe yazarıdır ve okunma kaygıları da işin içine girmiş, yine bir köşe yazısı mantığı ile birbiriyle devinen kelimeler, kitabı magazin haline getirmiştir… Eğer kendisi yazmışsa durum daha da korkunçtur. Onlara, “sakın ola böyle bir işe girişmeyin” derim, zira kendin hakkında yazacağın her övücü söz, sizi okurun gözünde bir megaloman, ego kahramanı yapacak, yaftayı yapıştıran çok olacaktır…

Hayatın boyunca kendinle ilgili aklına gelen her şeyi değerlendirmek gerekir ve fakat bazıları, varlıklı olmadan önceki durumlarını kısmen paylaşsalar da fazla derine inmek istemezler. Bunun türlü nedenleri vardır. Bunlar; utanmak, yanlış anlaşılmak, gereksiz görmek olabilir. Ya da o kadar abartırlar ki iş acıtasyona döner ve kelimeler tutuştukça işin esprisi iyiden iyiye kaçar. Alkışlanayıp derken, hedef tahtası haline getirebilirsin kendini. O yüzden tehlikeli, riskli tarafları da vardır ama hayatını ne yazacağını, konuları nasıl seçeceğini, nasıl bir yol ve hedef güdeceğini, en mahrem sırlarını nasıl anlatabileceğini bilmelisin… Her şeyi anlatmanın bir yolu olsa da kendi kaleme aldığın bir kitap eleştirilmeye başladığında, altını çizdiğin konular başkalarını da bağlıyorsa ve bazı konularda konuşulması gerekiyorken sen susuyorsan, cevap veremiyor duruma da düşebilirsin; okurun, seni takip edenlerin önünde. Ve bu şekilde okurun karşısına çıkmak, hiç iyi olmaz. O yüzden, hayatını profesyonel bir  biyografi yazarının ellerine bırakmalısın. O ise senin en iyi sırdaşın olmalıdır, çünkü bütün hayatın onun elindeyken, güven bu işin en kilidini açacaktır…

8227681b-6619-4f4d-8f50-e5f112ebc615Hayatını yazdırmak elbette önemlidir de okur, bir insanın hayatına giren her şeyin harmanından çıkmış bir eser okumak, okurken de meraklanmak, bilgilenmek ister. Eser sürüklemiyorsa bir kenara fırlatır atar ve bir daha kapağını dahi açamaz. İşte, o okurlardan biri de benim. Merak edip aldığım ve okuyamadığım kitaplar var ve bu alanda aklımdan geçtiği biçimde, tarzda, bakış açısında, olması gereken yaklaşımda bir esere rastlayamadığım için, baktım ki bu böyle olmayacak, artık ben soyundum bu işe… Eserlerimin ikisinde de sadece insan ilişkileri, yapılan işteki başarı ve girişimcilik adına ortaya koymaya çalıştığım prensipler yok, tarih, arkeoloji, coğrafya, folklor, siyaset, ekonomi, strateji, sosyoloji, edebiyat, iletişim vs. aklınıza ne gelirse var. Yöresel yemekleri dahi tanır, belki de tarifine göre yapar tadarsınız benim eserlerimde. Çünkü, o girişimcinin neyle beslendiği, nasıl beslendiği de önemlidir benim için… Böylece, bu hayatların senaryoya alınması, sinemada işlenmesi kolaylaşır. Çünkü, bir kartal yuvasını gözlemleyen belgeselcinin/bilim adamının nefesini tutarak mevsimler boyunca yuvayı, uçuşları, mücadeleyi… izlemesi, notlarını alması gibi havayı koklar pusuya yatarım ben… Ve buradaki iletişim, ele aldığım her konu başlığında ulaştığım basamakları, tüm iniş çıkışları, bir yol haritası belirleyerek ilerlerken, aslında ilerlediğim beyninizin kıvrımlarında daha önce belki de hiç gitmediğiniz ya da açmaya korktuğunuz kapılarınızdır. Son sayfaya gelip kapağını nihayet kapattığınızda, kütüphaneniz için güzel bir envanter, çocuğunuz için anlamlı bir doğum günü hediyesi ya da baş ucu kitabıdır… O sayfalarda, kendi hayatınızda yaptığımız yanlışlara rastlarken, yakaladığınız ortak paydalar, -sanki- bir taraftan da yüreğimize su serpip; “demek ki bir benim başıma gelmemiş” dercesine, güçlü empatiler kurarsınız, benim kahramanlarımla…

Bunlar bile, bir toplumun; sosyolojik gerçeklerini düşünürken ki takındığı olumsuz tavırları yumuşatıp, iletişim içinde olduğu başka insanlar üstünde daha olumlu etkiler bırakmak için yanlış tutumlarının değişmesine vesile olabilir… O yüzden, bir anlamda sosyolojik gerçeklerimizle eşdeğerde, ortak hikayelerle, birbirlerini buluşturup psikolojik doktorluk yapan eserlerdir; size seçtiğim biyografiler. Belki, hiç tanımadığın halde düşmanı olduğun varlıklı bir insanın hayatını okuduktan sonra, ona olan bakış açının ne kadar yanlış olduğunu anlar, böyle düşündüğün için kendinden de özür dilersin! Hem yok mudur hayatında, gerçekte hiç tanımadığın halde, sürekli göz önünde olan insanlara karşı, küçük de olsa sebepler bulup pireyi deve yapıp -belki de- düşmanı olduğun? Oysa, sahip olduğu her türlü zenginlikten özür diletecek kadar çalışkan, başarılı ve savaşçı ruhludur, -en azından benim kaleme aldığım- Sevgili Şefik Çerçioğlu ve merhum Berat Cömertoğlu. O hayatları okurken bırak empati kurmayı, ağlarsın. Çünkü öylesine içimizi paramparça eden dersler vardır içinde. Hatta, kaldıramaz, “bu kadar da olmaz” dersin, kimbilir?..

Elbette okumadan bilemezsiniz ne demek istediğimi. Benimkisi sadece, biyografik eserlerin aynı zamanda sosyolojik doktorluk da yaparak, topluma objektiflik kazandıran olumlu etkisinin henüz çok az kişi tarafından bilindiği ve şahsen tanıdığımız insanların gerçekte nasıl olduğunu uzaktan bakarak anlayamayacağımız gerçeğinin yanı sıra, ön yargılarımızı törpülemek için bir uyarı atışıdır…

Çocuklarınızın hayatlarını daha iyi planlamalarını ve hayata dair gerçekçi olmalarını istiyorsanız, onlara biyografi kitapları okutunuz ama önce o kitapları siz okuyunuz…

Saygılarımla

Silvan Güneş
Biyografi Yazarı

Silvan Güneş Eserleri

Yorum bırakın