Hayatını Kaleme Aldığım Bir “Çılğın Türk” Şefik Çerçioğlu

Resim 053
Onun çocukluğu sizin çocukluğunuza benzemez. Hayatınızda zor rastlayacağınız farklı bir çocuk o… Yokluğun kol gezdiği, kimsenin fotoğraf çektirmek gibi lüksü olmadığı, yaşam mücadelesinin insanların paçasına yapıştığı o devirlerde, o harçlıklarını biriktirip fotoğrafçıyı atölyesine çağıran çocuk. O Şefik Çerçioğlu. Tanımadan bilemezsin…

Onu anlatmaya nereden başlayacağımı bilemiyorum. Hemen fabrikalarını mı saysam yoksa, çocukluğundan mı başlasam!..Mahallesindeki çocuklarla oynarken dünyanın en mutlu insanı olan, Sultanhisar’ın Pirebayır sırtlarında uçurtma uçururken, gözlerini gökyüzüne kaptırıp kendi hayallerine dalan bir çocuğun kendini bir ayakkabı tamircisinde bulmasından mı? Yoksa okula başladığı bir kaç yıl sonra bir tenekeci dükkanının yanına çırak olarak girmesiyle çocuk yaşta başlayan hayat mücadelesi yüzünden çok istediği halde okul hayatının bitmesinden mi? İşi öğreneyim derken kaynak makinesinden çıkan ateşe kaptırdığı gözlerinin magmasına kadar inen ve günlerce süren acısında mı yoksa, okula giden akranlarının peşine takılı kalan iç çekişleriyle, geceleri yorgun argın eve gittiği yerde kısıtlı yanan sokak lambasının ışığında hayallerini süsleyen kitapları mı?

1950’li yıllar, sanıyorum Türkiye’nin en sancılı geçen dönemleri… Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte bir taraftan atılan temellerin, bir taraftan da dünya devletleri arasındaki yarışta “kendini var etmenin” mücadelesiyle her anda verilen savaşların hummalı serüvenin son buldurulduğu yıllar… “Yok”luğun kol gezdiği “varlık”lara ise gerekli kanalların açılamaması ya da açılanların önünün tıkanmasıyla sekteye uğramasına sebep olup “Sümerbank, Köy Enstitüleri” gibi günümüze pek çok tartışmalı konuları bırakan “bir beceriksizlik” haritası… Demokrasinin, çözümün, yenilenmenin, yapılanmanın siyasette, sanayide, sosyal yaşamda ve gelişimde kendini nasıl bir ivme ile nerelere kadar götürebildiğinin acı bilançosu, bugün bizlerin yaşam kalitesinin getirdiği noktadır. -Ben eleştiriyorum ama, siz halinizden memnunsanız, beğeniyorsanız, sizin bir sorununuz yok..!”

Resim 054      Resim 055

Resim 052

İşte, Bir Şefik Çerçioğlu gerçeği nefes nefes geliyor o yoklukların içinden. Önce bir çocuğun eline aldığı bir değnekle toprağı ardı sıra sürümesi gibi düşünün… Sonra peşi sıra dereler, ırmaklar, denizler…. O kabına sığmayan bir efsane, taşıyor yatağından… Çünkü hayatı ancak bu kelimelere değer…

Şefik Çerçioğlu’nu tanıdıkça hayran kalıyorum. O anlattıkça bazen ikimizin de gözleri sulanıyor. Hatta ağladığımız oluyor birlikte, o suya benim de gözyaşlarım damlıyor… Evet, memleketimizde yaşayan olaylar çok çetindi ama verilen mücadeleler de o güçlüğün karşısında duran kişiler, karakterler ve tutumlarla başka bir çetindi. İki ucun birbiriyle çatışması, savaşması gibi. “İyi” ile “kötü”nün, “evet” ile “hayır”ın, “olmaz” ile “olur”un, “var” ile “yok”un, “yapamazsın” ile “yaparım”ın, “bilmezsin/bilemezsin”le “bilirim”in, hüzünlü, çetrefilli, duygusal, hazin, kararlı, inatçı, azimli kavgası…

Hal böyle olunca “olmaz, yapamazsın, yok” vs gibi kelimeleri lügatında asla yer vermeyen bir Şefik Çerçioğlu’nu ve onun kendini nerelerden beslediğini herkesin öğrenmesini daha çok istiyorsunuz. İçinizde sürekli hep onunla birlikte olma duygusu uyanıyor ve diyorsunuz ki “Keşke onun küçük yaştan bu yana kendine hayata ve insanlığa kattığı değer ve öğretiler herkes tarafından bilinse…” Çünkü çok güçlü mesajları var. Özellikle de gençler için. Sırf dünyayı dolaşmak yeni ülkeler görmek için Türkiye’nin bir NATO üyesi olmak için Kore’ye gönderdiği Türk askerleri içinde yer almak için, en gönüllü olanıydı o… Siz şimdi düşünebiliyor musunuz, işin ucunda ölmek de varken bir insanın “macera, serüven” değil, “merak ve hayallerini gerçekleştirmek için” bir savaş nedeniyle dahi Kore’ye koşa koşa gitmeyi göze alabileceğini… Evet, bugünkü aklınızla ne kadar anlar hak verirsiniz bilemem ama kendini böylesine donatmış bir azimli kişiliğim, sonrasında 1960’lı yıllarda, II. Dünya Savaşından perişan çıkan Almanya’nın, enkazlarını kaldırmak için pek çok ülkeden işçi talep etmesiyle birlikte, bu ülkenin kalkınmasının temelinde yer alan ve çocukluktan gelen birikimiyle buradaki mücadelesine kaldığı yerden devam eden bu mücadeleye hayretler edeceksiniz..

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Muhabbet tatlı, buluştuğumuz her ortam da birbirinden sıcak olunca hem konuların ayrıntılarıyla anlatılması hem de sohbet halinde geçen röportajlarımız birbiriyle yarışırcasına devam ediyor. Şefik Çerçioğlu’nun en çok övündüğü şeylerden birisi de hayatı boyunca ağzına bir tane dahi sigara almamış olması. Hatta bu konudaki Kore anekdotları beni oldukça şaşırtıyor. “Bana soruyorlar”, diyor Şefik Çerçioğlu. “Nasıl zengin oldun? Ben de onlara diyorum ki ben sigara satarak zengin oldum”. Ben de şaşırıyorum duyduğum bu soru ve cevaba…  Sonra, işin aslını öğreniyorum. Şefik Çerçioğlu Kore’ye savaşmak için giderken, Türk askerlerine gemi yolculuğu boyunca hem yiyecek hem de bu keyif veren içecekler ile oldukça bonkör davranan Amerikalılar, onlara her türlü konforu da sağlamış!.. Tabii ki daha bu anekdotlar içinde bizi düşündürmeye, isyana, gıptaya sevk eden bir sürü şeyler var…  “Amerikalılar, Türkler’in çok sigara içtiğini bildikleri için, bu uzun gemi yolculuğu boyunca bizlere karton karton sigara dağıtırlardı. Ben içmediğim için bunları biriktirdim. Kore’ye ayak bastığımızda ise bunların hepsini arkadaşlarıma sattım. Çünkü orada sigara bulamayacaklarını ve paralarını da harcayamayacaklarını biliyordum… Türkiye’ye dönüş vakti geldiğinde, bu satışlardan elde ettiğim gelirle o yıllarda oldukça moda olan naylon çorak, gömlek, kemer vs. gibi bazı giyecekleri çok ucuza aldım ve bunların hepsini memleketimde sattım. Bu naylondan üretilmiş, giyildiğinde insanın hemen tenini kokutan, giyimi oldukça sağlıksız olan giysilerin, Nazilli’de üretilen canım Sümerbank basmalarına tercih etmesine oldukça şaşırıp kalmıştım ama bu satışlardan da kendim için iyi bir sermaye edinmiştim.” diyor Şefik Çerçioğlu…

OLYMPUS DIGITAL CAMERA
Şefik Çerçioğlu, bir zamanlar Sultanhisar’ın sokaklarında oyun oynadığı arkadaşı eski Aydın Milletvekillerinden Ertuğrul Kumcuoğlu ile birlikte.

Almanya serüveni henüz damağımızdayken bir anda Amerika’ya gidişi oradaki iş hayatı, birikimleriyle yöneldiği başka iş kolları ve kendini en son ifade etmek için seçtiği alan ile Türkiye’de jantın babası oluyor Şefik Çerçioğlu, ama sanıyorum üstünden atlayarak geldiğim bu uzun maceranın özetini de burada size vermemi beklemiyorsunuz. Çünkü bir insanı ulaştığı etaplarla tanımak yetmez. Birini tanımak, onun bam telinin nerede çaldığını bilmektir. Bu noktada kendisiyle aynı düşünüyoruz.  Onun en çok şu söyledikleri kulaklarımda çınlarken, içimdeki gonklar da benim kalbimi kabına sığmazcasına attırıyor, başka insanların hayatını kaleme almak için… Diyor ki Şefik Çerçioğlu “Evet, ben okumadım ama bugün okuyan arkadaşlarımla kendimi mukayese ettiğimde kendi başarımla onların başarısını kıyaslayan ben olmuyorum, olmayacağım da… Onlar okuyarak belli bir başarıya geldiler ben ise tırnaklarımla kazıyarak. Bugün arkada dönüp baktığımda ne kadar çok geldiğimi ben de görüyorum ama benim ruhumda var “hep başarmak” duygusu. Ben hayatım boyunca para için çalışmadım ve para kazanmak için mücadele etmedim. Sadece elde ettiğim parayı amaçlarım için doğru yerde doğru zamanda doğru işler yaparak kullandım. Para kullanılmak içindir. Onu işletirseniz kazanırsınız, bir köşede dursun diye saklarsanız  taparsınız. Ve benim başarımın en büyük sırrı çalışmak, çalışmak ve çalışmaktır. Ben bir işi düşünüyorsam o işi gerçekleştirene kadar geceleri uykular gözüme girmez. Ve fakat, mutlaka yapacağım işin fizibilitesini yapmadan da bir işe girişmem. İlk etapta rastladığım olumsuzluklar beni yıldırmaz, çünkü işe inanmışsam küçük tökezlemelerin beni düşürmesine müsaade etmem. Çünkü ben o kadar zayıf bir insan değilim  ve risk almazsam hiç bir şey yapamayacağımı bilirim… Çocukluğumdan beri çalışmanın ne demek olduğunu öğrenmişim. Hayatın en ağır sillesini de yesem davamdan vazgeçmem. Çünkü benim bu memlekete bir borcum var. Atatürk ne diyor “Türk, Övün, Çalış Güven!” Biz Türklüğümüzle övünüyoruz. Bu kuru bir övünme değildir. Tarih bilen herkes bunun gerçeklerini daha iyi bilir. Yaptıklarımızla övünüyoruz ve çalışıyoruz. Bizler üstümüze düşen sorumluluğu layıkıyla yerine getirdik, o yüzden başarılıyız ve zaten o duygudur bugün benim arkamdan gelen orduyu peşime takan. Yaşadığım toprakların insanlarına verdiğim emek, parayla pulla değil, onurla gururla, ayakta alkışlanacak bir eserle, bugün kendini Avrupa’nın değil, dünyanın on büyük jant şirketi içinde biri olan JANTSA A.Ş. ile temsil ediyor. Bu işi kimse benim kucağıma vermedi. Ben Amerika’dan döndükten sonra bu işi yapmaya başladım ve daha sonra Sultanhisar’da sundurma altlarında jant üretmekle geçen hayatım önce beni bir dükkana, sonra bir atölyeye sonra bir fabrikaya ve fabrikalara kadar getirdi. Dünyada adını bilmediğim yerlerde bayimiz var bizim. Türkiye’nin ve dünyanın önemli bir açığını kapatıyoruz ve bunun nasıl olduğunu, bu mücadelenin nasıl başladığını herkesin çok iyi öğrenmesi için hayatımı kaleme aldırdım. Özellikle de gençler için yazılmasını çok istedim. Çünkü onlara başarıyı hedeflettirecek, hayaller kurduracak, heyecanlandıracak kanallar ne kadar az. Bugün kendi çocukluğumla onların çocukluğuna bakıyorum şimdikiler muhallebi çocuğu. Hiç bir zorluğa gelemiyorlar. Giriştikleri işi hakkıyla yapamadıkları gibi öğrenmeye bir gayretleri yok. Beden genç ama ruhları ölmüş gibi. Oysa Avrupalı, Amerikalı gençler böyle yetişmiyorlar. Onlar atik, cesur ve sportif. Bizim gençlerimizin bedenleri düşmüş. Ben her sabah erkenden kalkar önce sporumu yaparım. Sonra küçük bir kahvaltının ardından doğru Sultanhisar’dan, Umurlu Sanayi Sitesindeki iş yerime gelirim. Burada gerekli talimatları almadan, üretilen jantın gürültüsünü duymadan huzur bulamam ben. Birlikte çalıştığımız kader ortağımız kardeşlerimizle birlikte yemek yerim. Onların sorunlarını dinlerim. Çalışırken ziyarette bulunurum. Onların emeklerini görmem ve teşekkür etmem dahi onlara yeter ve patronun fabrikada, kendilerin gibi işinin başında olduğunu görmek onlara enerji, güç, azim verir. Bu bir motivasyondur…

OLYMPUS DIGITAL CAMERA
1984 yılında Almanya’daki Hannover fuarında jant üretmek için ihtiyacı olan sıvama makinesinin fiyatının 2 milyon mark olduğunu öğrenen Şefik Çerçioğlu, memlekete gelince bunu kendi mühendislerine 250 bin marka mal ettiriyor. 2009 yılında Sevgili oğlu Ercan Çerçioğlu ile önünde çektiğim bu fotoğraf böylece benim için de bir anı/tarih değerindedir.

…Sohbetlerimiz hiç bitmiyor Şefik Çerçioğlu ile anlatacakları o kadar çok ki ben de hızımı alamamış ve 2007 yılında giriştiğim bu kitap çalışmasını en nihayetinde 2010’da yayımlayabilmiştim. Benim için de oldukça uzun bir maraton ve iyi bir tecrübe oldu bu biyografi… Hayatını kaleme aldığım girişimci bu kadar renkli bu kadar heyecanlı ve her şey için söyleyeceği çok şeyi olunca “çalışıyorum” demedim bile…

Bundan sonrasını yazmak istemiyorum, çünkü sizlerin meselenin özüne inebilmeniz için burada yazdıklarım kafi gelmeyecek. Ve bu hayat okunmayı hak ettiği kadar inanın sizin duygularınıza ve bir hayatın üzerinden belki unuttuğunuz belki de hiç tatmadığınız aklınıza gelmeyen isteklerin güçlenmesine vesile olacak. İşte bu noktada bir hayat hikayesi deyip geçmeyin. Önemli olan bir insanın ne kadar zengin olduğu değil, vardığı noktaya nasıl geldiğidir. Bu noktada da sanıyorum hayata bakış açılarımız devreye giriyor. Meseleye başkasının hayatı olarak bakanlarla o hayatın içinde doğru mesajlar alıp, kendi için bir şeyler kazanıp ders çıkaranlar pek tabii ki de hayat denizinde ayrışacaklardır… Belli mi olur, belki de içinde bir örümcek ağı kadar başarma duygusu olan birine, bu başarıları okudukça bir sicime, ipe ve sonrasında urgana ve kocaman kocaman halatlardan çeliğe dönüştürebilen kişiliklerin aklını karpuz kabuğu düşürmeyi becerebilmişimdir ben de… İşte bu noktada Hey gençler dikkat edin…! Bir sicimin ucuna takılmış bir kandırmaca gibidir sizi çekmeye çalıştığım zemin ve aslında biraz sonra sizi bir tabakta yemek olarak görenlere değil, daha temiz, berrak ve heyecanlı bir okyanusa bırakmak için oradayımdır, sadece yemek iştahıyla göbeğini okşayanlara inat..!

Silvan Güneş

Biyografi Yazarı

OLYMPUS DIGITAL CAMERA
Şefik Çerçioğlu oğulları Ercan ve Erkan Çerçioğlu ile…
OLYMPUS DIGITAL CAMERA
Jantın babası Şefik Çerçioğlu & Silvan Güneş
64401_10151581591136063_440084885_n
Dayandığınız ağaç dahi olsa sağlam olmalı…
533674_10151578459976063_489266753_n
Bir Anadolu Efsanesi Şefik Çerçioğlu
935611_10151608416226063_1038019631_n
82 Yaşında, hala işinin başında, aynı heyecan, duyarlılık, ve azimle işini takip eden Şefik Çerçioğlu ve takım arkadaşları… Yer: Jantsa

1779295_10152762419486063_2400524636851388412_n


    

Yorum bırakın