Kuşadası Kale Kapısı benim çocukluk yıllarımda karakoldu fakat benim için çok daha derin ve özel şeyler ifade eder…
Yazın merdiven duvarı boyunca sıralanan Kuşadalı Romenler ayakkabı boyacılığı yaparlardı ve -diyebilirim ki- Kuşadası’nın en iyi yabancı dili konuşan rehberleriydi onlar. Giyim ve kuşamlarına çok önem veren bu Kuşadalı Romenler, üstlerine genellikle beyaz gömlek giyerler, itinayla taradıkları saçları gibi seyrine doyum olmaz bir ustalık ve kendilerine has gösterileriyle müşterilerinin ayakkabısını boyarlardı. Oradan geçen herkes -yazın ayağında boyanacak bir ayakkabısı olmasa da- bu cafcaflı ayakkabı boyacılarının ayakkabı boyamadaki maharetlerini izlerdi.
Turistlerin çok ilgisini çekerdi onların boya tezgahları. Bu tezgahlar da pırıl pırıl parlar, işinin ehli olduğu, her halinden belli olan bu özenli, tertemiz giyinmiş ayakkabı boyacılarına güven telkin ederlerdi. Ayrıca; turistler onlarla neredeyse her dili konuşabilirlerdi. Belki başlarındaki rehberden öğrenemeyecekleri bilgileri alırlardı Kuşadası hakkında. Kimden alışveriş yapmaları gerektiğinden, nereleri gezeceklerine kadar..! O yüzden Kale Kapısının merdiven altına sıralanmış ayakkabı boyacıları sizin bu meslek aklınıza geldiğinde hayal ettiğinizden çok daha fazlasıydılar… Onlar Turizmin çarkları, esnafın adresi, Kuşadası’nın yüzakıydılar…

Sizin anlayacağınız; Kuşadalı Romenler turizmi en iyi anlamış önemli zanaatkarlardı ve esnafla aralarında muhteşem bir paylaşım vardı…
Kuşadası esnafı da -turistlere iyi satışlar yapabilmek için- dükkanlarına gösterdikleri itinayı kendilerine de gösterirlerdi. Belki de günde üç defa duş alan tezgahtarlar, her gün bir o kadar kıyafet değiştirir, tıpkı podyuma çıkacak bir manken gibi tepeden tırnağa jilet gibi kıyafetleri ile dükkanlarının önünde avını bekleyen avcı misali etrafı süzerlerdi. Bu kadar özenli hazırlanmış ve hatta sanki bir filmde başrol oynayacak gibi giyinmiş esnafın özenle taranmış saçları, eğer yanından geçiyorsanız burnunuza çalan etkileyici parfümü, kar gibi bembeyaz gömleği, -eğer bir kuyumcu dükkanının tezgahtarıysa- taktığı aksesuarlara dikkat çekmek için boynunda, bileğinde, parmaklarında özenle seçilmişliği, -her biri bu canlı performansın birer parçası olsalar da-; benim asıl dikkatimi çeken; her gün boyanmaktan zivt karasına dönüşmüş deri kundura ayakkabıları olurdu. O ayakkabılar o kadar zivt karasıydı ki temizliğine ve bu kadar iyi bakılmış olmasına hayran kalırdınız…
Yaşım küçük olmasına rağmen esnafın bu ince, seçici ve görsel algımızda takdirle anılacak olan resmi aklımdan hiç gitmemişti. Her şeyin çok ince düşünülüp, tasarlandığı bu manzara, mutlaka onlara yüksek oranda kazançlarla geri dönüyordu. -Bir sonraki gün ayakkabısı boyanmaya ihtiyacı olmadığı halde ayakkabısını boyatması, onun için üç amaç taşıyordu… Bunlardan birincisi; Kuşadası esnafı ne kadar temiz giyinmiş olursa olsun ayakkabısının, giyiminden daha temiz olmasının kendine daha güçlü bir imaj kattığının farkındaydı. İkincisi; o kadar güzel kazanıyorlardı ve kazanmanın yollarını, müşteriye olan sunumu öyle keyifle yapıyorlardı ki; ayakkabısını her gün boyatması onun gün içinde en büyük keyfi oluyordu. Üçüncüsü; Kazananın sadece kendisi olmadığının farkındaydı ve kazanmanın tek başına olamayacağını da çok iyi bildiğinden bu günkünden daha bilinçliydi. Kuşadası’na, turizme, kent kimliğine katma değer sağlayan her şeyi koruyup kollamak gerektiğinin farkında olan kimselerdi bu insanlar. Kale Kapısını merdiven boyunca masken tutmuş bu Kuşadalı Romenler onlar için asla sıradan bir ayakkabı boyacısı olmadı, tersine bu sunumun/vitrinin en nadide parçalarıydılar…. Bu mesleğin devamlılığı için onların kazanmasını da sağlıyorlardı… Bu bilinç;-üretebilen farklı zanaatler için de geçerliydi mutlaka. Örneğin bu kadar çok kıyafet değiştiren esnaf takımı sayesinde Kuşadası’nda mantar gibi kuru temizleyici dükkanları açılmaya başladı. Bu alanda da bir sektör oluşmuştu ve özellikle akşam üstleri yollarda ellerinde askılarıyla dükkanlara esnafın temiz kıyafetlerini servis eden çocuklar peydah olurdu. İşte Kuşadası’nın o küçücük alışveriş sokakları, özellikle akşam üstleri, birbiriyle kıyafet, temizlik yarışına girmiş esnafın gizli rekabetine tanıklık ederken, bir uçtan öteki uca kadar yürüyen her gören göz hepsini bir anda görebilirdi! İşte bu önemli ayrıntıları görebilen insanlar- diğer iş kollarının da koruyup kollaması gerektiğinin bilinciyle yaparlardı her işlerini,..
Kuşadası esnafının en büyük özelliklerinden biri de; sokakta yürüyen turiste laf atmamaları, onları rahatsız etmemeleriydi. Bunun yerine öyle güzel vitrinler hazırlarlar ve vitrinin önünde öyle pozlar verirlerdi ki; turist yol boyunca dizilmiş bu dükkanların her birine girmek isterdi. Hal böyle olunca bu imaj hem kendine hem de o kasabadaki turizm anlayışına büyük bir değer katıyordu. Zaman zaman turiste laf atan esnaflar da çıkardı ama diğer tecrübeli, ne yaptığını bilen esnaf; o ensafları hemen uyarır hatta, tepkilerini çok sert gösterirlerdi. Çünkü bir turistin 10 turist demek olduğunu bilirlerdi. Ve en iyi reklamı; gören, yaşayan, her gördüğü -olumlu/olumsuz hikayesini- ballandıra ballandıra anlatan turist yapardı…
Diyeceğim o ki; nasıl ki iş, ehli ellerden bilmeyenlerin ellerine düştü, işte o zaman tüm bu görsel şölen, anlayış ve sunum, yerini sokak kültürüne bıraktı. Dışarıdan gelen göçler, parası olduğu halde tarzını geliştiremeyenler,-hadi bilmiyorsun- etrafı gözlemlemekten aciz, herşeyi eline yüzüne bulaştıranlar turistleri öyle sıktılar, üzdüler ki; tüm bu kazanılmış esnaf tarzı-tavrını, anlayışı, duruşu; zaman içinde yıkıldı gitti….

Esnaflık sadece yabancı dil bilmekle olmuyordu. Esnaflık bir kültürdü. Adap ve ahlak olmayınca, satış da olmuyordu. Çok kazananlar belki daha çırağa daha az aylık ödeme kaygısına düştü! Belki çok kazandırdığını iddia eden tezgahtar hakkı olan komisyonu alamadı; ve bu yüzden işe alınan tecrübesiz çaylak takımı turistle kısa günün karı menfaatler hayal etmeyi kendine ödev bildi! Evlenmek, yurt dışına gitmek bu çaylak takımının en büyük hayali olunca; bunlar arasında yabancıyla evlenmek de bir itibar, misyon, hayatlarının en büyük amacı haline gelmişti… Sonuç olarak hepimiz zarar gördük bu anlayıştan. Şimdi çocukluğumun ayakkabı boyacılarını göremiyorum Kale Kapısının altında. Görsem de ne o eski tadı veriyor ne de eskisi gibi her şey! Düşünülmesi ve uygulanması zor olmayan ama şart olan basit kibarlıklardan dahi uzağız nedense. Bir esnafın dükkanının önünden geçerken neden çekiniyor insan!. Bir insanı tepeden tırnağa çırılçıplak soyar gibi bakan nazarlar, hepimize zarar verdiğini nasıl olur da hesap etmez; ah o baykuş bakışlar. Ve en sonunda paralı turisti de kaçırdılar bunlar. Hepinize geçmiş olsun! Üstüne bir bardak da soğuk su için. Belli ki elimize şapkamızı alıp düşünemediğimiz müddetçe sadece belli esnafın ya da güçlerin cebi dolarken, uzaktan izleyenler de neden bu işi bu hale getirdiklerini düşünsünler bir zahmet. Ve asla şunu unutmasınlar. Kuşadası sadece turistin alışveriş yaptığı esnafın değil, başka iş kollarının da var olduğu pek çok dükkanla doluyken siz gittiniz sadece birisiyle alışveriş yaptınız. Hesap edemediniz bu devranın herkes için bir gün döneceğini. Kuşadası’nda yaşayıp da Kuşadalı olmadığı için alışveriş yapmadığınız dükkanları düşünün. Onlar da Kuşadası’nın birer katmadeğeri, ama yaşatmak için ne kadar çabaladınız, bir empati yapınız! Hatalarınızı anlamanız kâr edecek mi bilmiyorum, ama nasıl bir konudur ki bu; herkes memleketinden çok uzaklarda yaşadığı için orada hemşehrisiyle dernek kurarken siz hiç olmayacak şeyi yapıp Kuşadası’nda Kuşadalılar Derneği kurdunuz..! İnsanımı anlamakta oldukça zorluk çekiyorum. Çünkü bu zorluğu yine burada yaşayanlar yarattı ve söylenecek daha çok söz var…
…Çok uzun yazınca kimseler okumuyor, belki ilerde bir anı kitabı yazarım ve mutlaka hepiniz olursunuz bunun içinde fakat yeni kaleme aldığım biyografi kitabımda Kuşadası’nda bitip Alanya’da başlayan turizm serüvenime devam ediyorum. Bu kitabı herkesin okumasını temenni değil, tavsiye ederim. Zira yeniden yapılanmaya ihtiyaç varsa hatalar da doğru tespit edilip yeni yaklaşımlar geliştirmek gerekir…
Sevgilerimle
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı
