(Bu fotoğraf Pigale değil, tam ters istikamet, “Yılancı Burnu” olarak bilinen adaya aittir. Bu yerleşke ise “Neopolis” gibi, ayrı bir kayıp şehir öyküsünü barındırır.)
Bugün tesadüfen 1997 yılında, Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümünden mezun olmak için tez ödev olarak verdiğim “Kuşadası Folkloru” adlı araştırmam elime geçti. Bu eseri, üniversitedeki öğrencilik yıllarım devam ederken kaleme aldım. İki yılımı alan bu çalışma Kuşadası folkloru üzerine yaptığım araştırma derlemelerin yanı sıra antik tarihten yakın tarihe kadar süregelen pek çok belge ve bilgi taraması da yapmama neden olmuştu.
İşte o araştırma ve derlemelerde, tarihi belge, bilgilerle elde ettiğim ve tezimin giriş yazısında da değindiğim “tarihi mirasa sahip çıkma” konusu, bugün daha çok üstünde konuşmamız gereken öncelikli meselemiz olmalıydı! Gelin görün ki bugün geldiğimiz noktada hassasiyetimizi ortaya koyan tepkilerin niceliğine baktığımızda bunun pek de mümkün olmadığına türlü rastladığımız olaylar dahilinde şahit oluyoruz… Tarihe bakış açımız ve yaklaşımlarımızdaki eksikliği, bilgisizliği, vurdum duymazlığı… aynı şiddetle devam ettirdikçe, bu yok oluşun önüne geçebilmemiz mümkün değildir. 1997 yılında son noktayı koyduğum ve çalışmalara 1996 yılında başladığım Kuşadası tespitlerimle, bakınız o yılları dile nasıl getirmişim.
” Antik Çağdan bu yana diğer Ege kıyılarındaki kentlerle aynı kaderi paylaşan Kuşadası, pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış ve her seferinde kendine yeni bir kimlik kazandırmıştır. Uzun yıllar yerleşim yeri olarak tercih edilmesinin nedeni, Efes’e olan yakınlığı ve denizlerden dolayı bir liman şehri olma özelliğine sahip olmasıdır. Efesli zengin kuyumcular, kafalarını dinlemek istediklerinde Kuşadası’ndaki villalarına yaptıkları ziyaretler, pek çok araştırmacı tarafından belirtiliyor. Söylenenlere göre, Efes’e kadar döşenmiş mermer yolda at ile ulaşımlarını sağlamalarının yanı sıra deniz aracılığı ile de Kuşadası’na geliş gidiş yapıyorlardı…
(Pygale-Kuştur)
Kanımca bugün Kuşadası’nın yerleşim yeri, kıyılar değil de daha iç kısımlar olsaydı, Efes kültürünün bırakmış olduğu değerler -bugün- hâlâ ayakta olacaktı. Fakat bilinçsizce gelişen ve eski bakirliğini günümüzde taş yığınlarına bırakan Kuşadası’nın “hâlâ” sahip olduğu tek avantajı” bir liman şehri olması ve Efes antik kentine yakınlığı nedeniyle, turizmi elinde tutuyor olmasıdır…
Asıl yerli sakinleri; Girit, Mora Yarımadası, Rodos Adası ve İstanköy Adası’ndan gelen Türk asıllı ailelerden oluşan Kuşadası, bugün diğer illerimizde olduğu gibi göçler yüzünden kozmopolit bir nüfusa sahiptir. Hatta bu göçler zamanla o kadar çok belirli bölgelerin ya da İllerin akımıyla yoğunluk göstermiştir ki bir şehirden göç edenlerin sayısı Kuşadası’nın gerçek yerlilerinin sayısını geçmekte, bu durum da göç nedenlerinden çok, Kuşadalıların azınlık kalmalarına daha çok önem ve dikkat çekmesine neden olmuştur…”
Tezimde Kuşadası’na ait antik dönmeden günümüze pek çok önemli belge ve bilgiye yer veriyorum fakat onlardan bir tanesi var ki, bugün dahi benim içimi acıtan en büyük meselelerden biridir. Kayıp şehir Pigale…
İşte, “Pigale (Phigalea)” başlığı altında da şunları yazmışım…
” Strabon’un “Geographica” adlı eserinde Pigale hakkında şöyle bahseder. Agemennon’un askerleri ata binmekten kaba etleri rahatsız olmuştur. Buraya -Pigale’ye- tedavi olup moral kazanmak için yerleşmişlerdir. Bu yüzden bu isim buraya verilmiştir. (Phigalea Yunanca’da “kaba et” manasına gelmektedir. Strabon ayrıca Phigalea’da küçük bir Artemis Munklia tapınağı olduğundan da söz eder.


İ.Ö. 2000’li yıllarda yapılan Pigale, Agemennon tarafından şifalı sularla askerlerinin bozulan sağlıklarını ve yıpranan morallerini düzeltmek amacı ile kurulmuştur.
Şu anda, Kuştur’un girişinde sol tarafta bulunan “Hotel Pigale” adını Agemennon’un kurduğu bu şehirden almıştır. Otel’in arka kısmında bu şehre ait çok değerli kalıntılar vardır. Bunların büyük bir kısmı otel yapımı için gerekli arsa ve daha sonra otele ek olarak yapılan binalar yüzünden yok olmuştur. Sit alanı olduğu halde bu ikinci binanın da yapımına göz yumulmuş, böylece yapımda bu şehrin kalıntılarının büyük bir kısmı yok olmuştur. Otelin arkasına gittiğinizde Pigale şehrinden birkaç kalıntı görebilirsiniz…
Pine Bay’ın olduğu, Çam limanı ve Tusan’ın arkasındaki, yok edilen bataklık, Pigale şehrinin limanı ve gemi bakım yeridir.
Hemeros’un İlyada’sı baştan sona kadar Agemennon’dan bahseder. Truva savaşları kadınlar yüzünden çıkmıştır. Savaşların sürmesinin nedeni de ilişkilerin bu yönde gelişmesi nedeniyle tetiklenmiştir. Kuştur, BP Mokamp, Tusan, Pine Bay ve Efes Prenses’in bulunduğu yer, su kemerine kadar Pigale olarak bilinen yerdir.
PİGALE MEZARLIĞI
Kuştur’un girişinin hemen arkasında kısmen kazısı yapılmış olan Helenistlik çağdan kalmış yuvarlak bir yapıdır. Özellikle duvar tekniği yönünden görülmeye değerdir.” (sy 23-24)
…Yani Pigale’nin oldukça geniş bir havzası vardır. Zaten antik dönemin bitmek bilmeyen savaşlarında, askerlerin deniz kenarında, iklimi, coğrafyası, üretim değeri oldukça zengin olan bir bölgede koğuşlanması ve ulaşımını denizden ve karadan sağlama imkanı bulması açısından Pigale’yi inşa etmeleri, oldukça yerinde bir karar olarak görünüyor…
Kuşadası ile ilgili anılara daha sonraki yazılarımda devam edeceğim.
Sevgiyle kalın…
Silvan Güneş
Biyografi Yazarı
Kaynak: Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı Türk Halk Oyunları Bölümü “Kuşadası Folkloru” Tez Ödevi (1997), sy 23-24.


